Değerli okurlar, Kars' a kadar gidilir de Kars KAZ' ından, Kaşarı' ından, Soğuğundan, Ozanlarından, Ani Harabelerinden, Sarıkamış Şehitlerinden, Osmanlı-Rus savaşandan söz edilmezse olmaz. Hele de KAŞAR' ın mucidi MALAKANLAR' dan.
HARAKANİ türbesinden ayrılıp da peynir almak için çarşıya girdiğimizde ilk uğradığımız dükkân MALAKANLAR' ın dükkânıydı. Bu dükkânın rafları, çeşit çeşit Kars peynirleriyle doluydu. Hele de kalıp kalıp KAŞARLAR.
"MOLOKO, Rusça "SÜT", molokan da " SÜT İÇEN, (PERHİZİ BOZAN)" anlamına geliyormuş. Bu kelimeden türeyen MOLOKONİZM ise Ortodoks kilisesinden ayrılmış bir tarikattır. Molokanlar' ın en önemli özelliği her gün süt içmeleriydi. İnançları gereği Ortodoks Kilisesi, o tarihlerde insanların haftada iki gün süt içmelerine izin veriyordu. Malakanlar, bu perhize itiraz ederek haftanın her günü süt içilebileceği tezini savundular. Bu düşüncelerinden dolayı Ortodoks Kilisesinden ayrılmışlardı. Malakanlar, kendilerini "Manevi Hristiyanlar" veya "Hakikat İnsanları" olarak da kabul etmektedirler. Rus Çarı 1. Aleksander, Malakanların bu inançlarından dolayı sert politikalar uygulamaya başladı. Molokonizmin Peygamberi, Maksim' dir. Maksim, Tevrat, İncil ve Zebur' un esaslarına göre yeni bir din ortaya koymuştur. Teslisi, azizliği, ikonları, vaftiz çıkarmayı, istavroz çıkarmayı reddediyor, adam öldürmeyi büyük günah olarak gördükleri için askerlik yapmayı kabul etmiyorlar, her türlü devlet otoritesini de yaratıcının otoritesi ile çeliştiği için yok sayıyorlardı. Bu inanç anlayışı, Malakanlar için kendi topraklarından zorunlu göçle ayrılıp farklı coğrafyalarda yeni bir yaşamın da başlangıcını oluşturuyordu. Bu göç, öyle sıradan, birkaç günlük bir göç değildi. 150 yıl sürecek uzun bir göçten söz ediyoruz. Malakanlar, köken olarak Rus kökenlidir. Ağırlıklı olarak da Beyaz Ruslardandırlar. Malakanlar' ın Ortodoks Kilisesi ve ruhban sınıfıyla uyuşmayan inanışları, Tanrı ile insanın arasına hiç kimsenin aracı olamayacağını savunmaları, devlet otoritesiyle çakışan anlayışları ata topraklarından sürülmelerine sebep olduğunu yukarıda belirmiştik. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarından sonra Kars ve çevresi Ruslar tarafından işgal edildi. Ruslar, işgal ettikleri yerlerdeki Türk halkına baskı uyguluyor, onları göç ettiriyordu. Tabi boşalttıkları köyleri boş bırakmayacaklardı. Kolonileşme çalışmaları adı altında kendi coğrafyasında yer alan halkı işgal ettiği topraklara yerleştiriyordu. Kars' ın işgal edilen düz ve verimli köylerine "Molokan, Doubkobor ve Khakhol" gibi Rus kolonisi köyleri , Nemets (Alman) Estonyalı gibi Protestan köylüleri ve Anadolu, Kafkasya' dan çok sayıda Rum, Ermeni, Yezidi, Asun gibi unsurları getirerek yerleştirdiler. Kars çevresine göç ettirilen halklar içerisinde en kalabalık grup Malakanlar' dı." Orhun Türkdoğan.
Malakan topluluğu Rusya'dan gruplar halinde uzun bir göç yolculuğu sonrası Gürcistan üzerinden Kars' a ulaştı. Rus Çarlığı' nın gösterdiği özellikle dere kenarı ve tarıma uygun köylere yerleşmelerine izin verildi. Malakanlar, yeni memleketlerine uyum sağlamakta güçlük çekmediler. Tarım ve hayvancılık konusunda Hollandalı, İsveçli çiftçilerden öğrendikleri o dönemin modern tekniklerini tarımda ve hayvancılıkta uygulamış, tam manasıyla KARS' ta önemli gelişmelere imza atmışlardır. Bildiklerini yerli halktan saklamıyor, onlarla paylaşıyorlardı. İnançları farklı olsa da Müslümanlarla çok iyi geçiniyorlardı. Zaten inanç olarak simgelere karşıydılar. Kiliseleri, Papazları yoktu, haç takmazlardı, inançlarını gizli gizli gerçekleştirirlerdi.
Doğu cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa, 1. Dünya Savaşında Kars ve çevresinde görev yaptığı yıllarda Malakanlar' ı gözlemiş ve onlar hakkındaki gözlemlerini şu şekilde ifade etmişti: "Molokanlar, ziraat ve hayvancılıkta son derece iyi, bu yönde ilerlemiş bir topluluk. Bunların Kars çevresinde kalmaları ve hatta Anadolu içlerinde de bunlardan faydalanılması gerektiği kanaatindeyim" Malakanlar, Kars çevresinde yerleştikleri köylerde ilk kez patates ve şeker pancarı ekimini gerçekleştirdiler. Doğayı kullanmakta da çok becerikliydiler. Dere kenarlarına un değirmenleri kurdular, tarımda at kullanarak daha hızlı bir tarım yaptılar ve bunları çevrelerine de öğrettiler. Göç ettikleri yerlerden getirdikleri inekleri yetiştirerek normalden fazla süt elde ettiler. Elde ettikleri sütleri her gün içiyorlar hem de ZAVOT dediğimiz imalathaneler kurarak ÇEÇİL, GRAVYER ve KAŞAR peyniri üretiyorlardı. Malakanlar, sanat konusunda da dikkat çekiyorlardı. Neredeyse her evde bir piyano bulunurdu. Piyano, o dönemde modernizmini temsil ediyordu. Çünkü piyano, dünyaya dönük bir enstrümandı. Biz daha geleneksel ve içe dönük bir hayat yaşıyorduk, Bizim vazgeçilmezimiz KOPUZ' la başlayıp Anadolu' da yeni bir şekil ve isim kazanan SAZ' dı. Malakanlar' ın Kars' a yerleşmesiyle sanatta değişimler yaşanmış, piyanonun yanında resim çalışmaları da ön plana çıkmıştır. Malakanlar' ın en büyük sıkıntıları evlilikleri idi. Çünkü erkekler kendi toplulukları dışında biriyle evlenemiyordu. Bu durum gençler ile yaşlılar arasında tartışma konusu oluyordu.
1878' den 1917' ye kadar süren Kars' taki Rus hâkimiyetinde yaşayan Malakanlar, Türkler ve Ermeniler için her şey güzel giderken Rusya' da meydana gelen 1917 Bolşevik devrimi, yeni bir başlangıcı ve sonu beraberinde getirdi. Bolşevik Devriminden sonra Ruslar, Kars' tan ayrılmaya başladı. Malakanlar' ın bir kısmı da Rusya ' ya döndü. Geri kalanlar, 1918-1919 yılları arasında Kars' ta yaşamaya devam ettiler. Hatta kalan Malakanlar, Andolu' daki ilk Cumhuriyet olan Kafkas Cenubi Garp Cumhuriyeti kuruluşunda İngilizler' e karşı Türkler' in yanında yer almıştır. Kars, artık ortak memleketleriydi. Fakat Malakanlar, savaş karşıtı bir topluluktu ve hiç kimseyle savaşmamak, kırmızı çizgileriydi. Kim olursa olsun 1919' da Kuvva-yı Milliye tarafından Türk Ordusunun yanında savaşmaya davet edilince Malakanlar, çok sevdikleri Türklere de aynı cevabı verdi: "Biz savaşmıyoruz, silah yok". Sonunda baskılara dayanamayan Kars' ın son Malakanlar' ı da ünlü yazar ve Malakan dostu TOLSTOY' un yardımlarıyla Batum' a yanaşan gemilerle Kafkasya' yı terk etmeye karar verdiler. Bir kısmı Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avustralya gibi savaştan uzak ülkelere göçmek zorunda kaldılar. Malakanlar' a sürgün yıllarında en büyük desteği dünyaca ünlü Rus yazar, Lev TOLSTOY vermiştir. Malakanlar, bu topraklarda yaşadıkları sürece bizden biri olmuşlardır. Savaş döneminde bizim yaşadığımız acıları onlar da yaşamıştır. Kars, o dönemde kozmopolit bir yapıya sahipti. Farklı dil ve dinden insanların yaşadığı renkli bir şehirdi. Bu renkli unsurlardan biri de Ermenilerdi.1. Dünya savaşında itilaf Devletlerinin kışkırtmasıyla çok acı olaylar yaşanmıştır. Malakanlar da bu acılardan nasibini almış bir topluluktur. Bir Malakanlı'ın dilinden yaşanan acı bir tablo şöyle: "Ben, Ermeniler' i hiçbir zaman tasdik etmem. Onların öldürüldüğünü tasdik etmem, Türkler' i tasdiklerim. Çünkü yaşadıklarım var. Annemin babası ve annesi Kars' ın Karacaören Köyünde yaşıyorlarmış. Ermeni ayaklanması baş gösterince yıllarca birlikte yaşadıkları Ermeni komşularınca esir edilmişler. Ermeniler, büyükçe bir kazana su doldurup altını ateşlemişler. Suyu kaynatıp annemin yaşlı babası ile annesini suya basmak istemişler. Allah razı olsun, o sırada köye Türk askerleri yetişmişler ve havaya ateş açmışlar, bunu duyan Ermeniler, dedem ile ninemi bırakıp kaçmışlar. Ermeniler, dedem ile ninemin Hristiyan olduğunu bile bile bunu yapmışlar. Türklerle iyi geçindikleri için onları haşlamaya çalışmışlar. Ermeniler, aynı dinde oldukları komşusunu haşlamak isterken Müslüman Türkler, Hristiyan komşularının yardımına koşmuşlar. Bu yardımı nasıl unuturuz!" Ey Malakanlar, bir asır geçti bizler de sizleri unutmadık. Kaşar peynirinde, Kars' ın sokaklarında ve caddelerinde yükselen, sizin ruhunuzu yansıtan devasa yapılarda sizin izleriniz duruyor. Sizin hatıranız olan ESKİ KAŞAR, GRAVYER PEYNİRİ, MALAKAN KAŞARI, raflarda müşterilerini bekliyor. 2009 yılında Kars' ta çekilen " DELİ DELİ OLMA" adlı film MALAKANLAR' ı anlatıyor. Onlar, ne Rusya' ya tutunabilmişler, ne de Türkiye' ye. Gittikleri her coğrafyada ayrık otu gibi yaşamış, "ÖTEKİ" olmaktan kurtulamamışlar. Değişik ülkelere gitseler de hiçbir zaman gittikleri yerlere ait olamamışlar. İşte onlardan iki dörtlük:
Bir sarmaşık olsaydım/Sıkıca tutunsaydım bir yere.
Sökülüp atılmasaydım/Köklerimi salsaydım derinlere.
Bir sarmaşık olsaydım/Dolasaydım gövdemi döne döne.
Günlerce aynı yerde kalsaydım /Hareketsizlikten uyusaydım.
Bense ayrık otuyam, her çıktığı yerden sökülen
Sarmaşık olmak isteyip de; basit bir ot bilinen.
Bir ayrık otuyam, kökü olmayan, sevilmeyen
Sarmaşık olmaya özenen, öyle bir ot işte.