GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ !?

 

Osmanlı döneminin son yıllarında 'Kasaba' olan Bozüyük; o zamanlarda Cumartesi ve Pazar günleri kurulan sebze ve hayvan pazarları ile ünlü bir yerleşim yeriydi. Hayvancılığın çok yaygın olduğu o dönemlerde, her evde 5-10 hayvan bulunur, Bahar aylarında tutulan 'Sığırtmaçlar' onları 'Erençöğürü' dediğimiz doğal çimenlik mevkide toplarlar, ovalara yayılmaya götürürler, akşam olunca da, herkes evinin önüne çıkar, hayvanlarını alır damlarına götürürlerdi. Bozüyük Hayvan Pazarına tüm civar köy ve beldelerin yanında; Çine, Fethiye, Denizli'den celepler gelir, sucuk ve pastırma zamanlarında da Afyon-Kayseri-Sivas'tan bile hayvan almaya gelirlerdi. 

Alışverişlerinde şimdiki gibi ne senet, çek, noter ve bankalar kullanılır, ne de 'Kefiller' aranırdı!.. Sağlam bir ticarî ahlâk yapısı vardı, haftalık veya aylık olarak sadece söz verilir, zamanı gelince de takır takır paraları ellerine ödenirdi!.. Bu durum, 1983-1994 merhum Turgut Özal dönemi sonuna kadar devam etti!.. O yıllarda en meşhur çiftçilik ürünü olan 'Tütün Yetiştiriciliğine' devlet tarafından 'Kota' konulunca, bütün bu güzelliklerin de sonu geldi, köylerden şehirlere göçler hızlandı, köylerin ölümü tam 30 yıldır devam ediyor!..

Bizim dönemin çocuklukları 1950'li yıllar ile 1960'lı yılların başlarına rastlar!.. Pazara gelen kamyon, traktör, cip ve dolmuş kuyrukları taa 'Erençöğürü'ne kadar uzanır, pazar yeri kalabalıktan geçilmez; orada en az 5-6 Lokanta ile Fırın, bir o kadar Kahvehane, 7 Terzi, 6 Ayakkabıcı, 4 Semerci, 3 Demirci, 3 Nalbant, 2 Tenekeci, 3 Kasap, 7 Dondurmacı ve 9 tane de Bakkal dükkânları vardı!.. Şimdiki kadar bol para yoktu ama, enflasyon yoktu, veresiye defterleri boldu, yıldan yıla ödemeler yapılır, herkes de hayatından memnundu!.. Biz çocuklar ise hiç ailemizden para istemez, kendi folluklarımızdan çaldığımız yumurtalarla dondurma yer, sirk ve sinemalara girerdik!..

Köyde ne elektrik vardı, ne de su şebekesi!.. Kandil ve lüks lâmbaları ile aydınlanır, evleri ocak veya teneke sobalarla ısıtır, Linyit veya Kok kömürleri bilinmez, oralarda odun ile kök yakılırdı!.. Kahveciler bile çayı-kahveyi, bu kök ateşinde pişirirler, lezzetine diyecek yoktu!.. 'Market Yoğurdu' nedir bilinmezdi; herkesin kendi ineği-koyunu-keçisi olduğu için, yoğurt- süt-peynir-tereyağını herkes kendisi yapar, çok sağlıklı ve doğal olarak beslenirdik!.. Şimdi her şey marketlere hazır geliyor ama; ne tadı tat, ne lezzeti lezzet, ne de hepsi sağlıklı!..

Haziran ve Temmuz ayları geldiğinde, bizim dağların iki tehlikeli yılan çeşidi; 'Karayılan' ve 'Dağ Alacası' dediğimiz yılanları, su bulmak için köye inerlerdi. Bu arada süt ineklerinin başlarına da belâ olurlardı!.. Karayılanlar sadece ineklerin bir-iki memesinden süt içmek isterken, memelerini kör ederlerdi ama, Dağ Alacası dediğimiz yılanlar ise hem çok zehirli ve hem de saldırgan yılanlardı, onları görünce durduğu yerde duramayan inekleri sokar, sabaha kadar ölümlerine sebep olurlardı!.. Köyde çoğu aile buna defalarca şahit olmuştu!..

Muğla'dan köyümüze 'Öğretmen' olarak gelen 'Hacı-Hoca Şükrü Bilginsoy' büyüğümüz emekli olunca köyde kalmış, bağ-bahçe işleriyle uğraşır, herkese akıl verirdi. Bu sorunu bir Cuma Namazı sonrası cami önünde köylüleri toplayıp, şöyle çözüm bulmuştu: "Herkes Haziran ve Temmuz ayları geldiğinde inek damı kapıları altına, Kedilerin geçebileceği kadar delikler açsın veya su kabı koyarak, kedilerini bu damlara kapatsınlar!.. Yılanların birinci düşmanı Kedilerdir, bu belâdan kendinizi böyle koruyunuz!" dedi, gerçekten o yıllardan sonra yılan sokmalarından ineklerimiz ölmez olmuştu!.. Aynı büyüğümüz, ilk köye geldiği yıllarda da köydeki Sıtma, Veba ve Kolera hastalıklarına karşı; herkesin ayrı havlu-peşkir, ayrı yemek kabı, kaşık, bardak kullanmalarını sağlamış, ölenleri sönmemiş kireçle gömdürüp, bu salgınların önüne geçmişti; bunu da bana, O'nun öğrencisi olan merhum Babam anlatmıştı!..

Görüyorsunuz sevgili dostlar; dünya yaşamı nereden nerelere savruluyor!? Bildiğimiz bu bilgileri yeni nesillere aktarmak da bizlere nasip oluyor, bu işten de büyük keyif alıyoruz!.. Dünü unutmayalım ki, gelecek yıllarımıza yön verebilelim!.. Hadi bugünlük de bu anılarla size veda edelim bari, olur mu?..                                 Sakin KOŞAR.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI