OSMANLI DEDELERİMİZ DE İÇERLER MİYDİ !?

Geçenlerde köşe yazarı sayın Rıza Zelyurt’un “01 Ocak 2012” tarihli Güneş Gazetesi’nde yazdığı “Osmanlı Dedelerimiz de İçerlerdi” yazısı elime geçti… Bu sorunun yanıtı, o yazıda ayrıntılarıyla yer almış, ben de bu sayede öğrendim ve kendim de biraz araştırma yaptım…

Biliyorsunuz, Kadir Mısıroğlu tipindeki, kendini tarihçi zanneden bazı insanlar, Osmanlı Başkenti İstanbul’u “İslâmbol” olarak telaffuz etmeye bayılırlar… Payitat (yani Başkent), “Saray-ı Amire” veya “Yeni Saray” denilen, bugünkü “Topkapı Sarayı”nda idi… Bu geniş yapılar içinde “4. Avlu” denilen son avlusunda çok mükemmel ve çağdaş bir köşk vardı… Avrupa tarzında yapılan bu küçük köşkte, zamanın Padişahları ve adamları demlenirlerdi!.. Buraya o sebeple “Şerbethane” denilirdi…

Zati Osmanlı döneminde her türlü içki, bu “Şerbethane”  denilen meyhanelerde içilirdi… Osmanlı Devleti’nin resmen kurduğu “Zecriye Gümrüğü”, her şehre getirilen alkollü içkilerden vergi alırdı… Defterdara bağlı “Şarab Emini” içki satan şerbethanelere “Zecriyye Tezkiresi (Alkol Alım-Satım Belgesi)” denilen bir ruhsat verirdi…  Rakı’nın vergisi, her zaman şarabın vergisinin iki katı kadar olurdu… Bu vergileri onlardan, “Zecriye Muhasebesi” denilen resmi kuruluşlar toplarlardı… O zamanlarda da, devlet her paraya sıkıştığında, bu içki-tütün vergilerini arttırırdı… Örneğin: Padişah III. Selim, bütçesinde para yokken kurduğu “Nizam-ı Cedid” ordusunun masraf parasını, bu içkilere iki kat vergi koyarak sağlamıştı…

Padişah IV. Murat’ın kadim dostu Evliya Çelebi, İstanbul’da 1640 yıllarında yaptığı inceleme gezisinde, bu şehirde 1.000’den fazla Şerbethane, yani Meyhane bulunduğunu rapor etmişti… Bir şehirde tam Bin meyhane, o zamanı düşünebiliyor musunuz? O günkü her Şerbethane kapısında “Batak” denilen kulplu bardak kabartması bulunur, içki içecekler de bu işaretten oraları bulurlardı… Devlet buraların kapısına her gün bir vergi memuru gönderir, içki içeceklerden peşin vergisini alırdı!.. Buralarda Rakı büyük toprak küpler içinde, şaraplar ise ağaç fıçılar içinde saklanırdı… Zenginler sedirlerde içer, garibanlar ise yerde ve hasır oturaklarda içerlerdi… Yani, aradan 500 yıl geçse de, görüyorsunuz garibanlar yaşamında hâlâ değişen bir şey yok!..

Sarayda Padişah ve adamlarına içki sevki yapanlara “Şarabdar” denilir ve onlara özel önem verilirdi… Fatih Sultan Mehmed’in babası Sultan II. Murad, tahtı oğluna bırakıp da Manisa’ya çekilirken, değerli şarabdarını da ailesiyle birlikte yanına alıp götürmüştür!.. Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın oğlu Padişah II. Selim’e “Sarhoş Selim” de denirdi… Zati IV. Murat’ın içki ve tütüne düşkünlüğünü herkes biliyor!.. E şimdi Fesli Kadir gibi çıkıp da; “Osmanlı Padişahları Müslüman insanlardı, içki filân içmezlerdi!” demenin bir mânâsı var mı? Tarihi kanıtlar, o günlerden kalma binlerce minyatürler, tanıkların anıları ve  yazıları, resmi arşivlerin hepsi bize yalan mı söylüyorlar yani!?

Biliyorsunuz, Orta Asya’dan beri Türk Kağanları ve çevresindeki Tiginler, Şadlar, Padlar, yani bütün Alplar, binlerce yıl öncesinde de “Tolu (Dolu)” denilen bu içkileri içerler, tahta her çıkışlarında bunlarla, günlerce süren kutlamalar yaparlardı…

Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde, sizleri geçmişimiz hakkında biraz faideli olabildiysek eğer, ne mutlu bize!.. Biliyorsunuz, ‘Bilgisizlik’ bütün kötülüklerin anasıdır!..

NOT: (Sizden bir ricam olacak: Bu yazıyı lütfen kesip de saklayınız, olur mu? İleride bir gün size de çok yararı olacaktır!..)      Sakin KOŞAR…

 ö

YAZARIN DİĞER YAZILARI