KOMŞUMUZ ESKERE'DE 4. ÂŞIKLAR BAYRAMI

KOMŞUMUZ ESKERE'DE 4. ÂŞIKLAR BAYRAMI

ÂŞIKLAR

Âşık dedin beni duygulandırdın,

Yüreğimi gama salar âşıklar.

Gurbet köşesinde garip dolaşır,

Derdini sazıyla böler âşıklar.

 

Yüreğin şen olur meclis görünce,

Muhabbetin güllerini derince,

Hele bir güzele gönül verince,

Ferhat olur dağı deler âşıklar.

 

Gönlü sevdalanır beyni bulanır,

Sinesinde aşk ocağı kalanır,

Mecnun olur dağı taşı dolanır,

Asıl matlubunu bulur âşıklar.

 

Yerini benzetir gökteki kuşa,

Akıl ermez onda olan bakışa,

Beyit yazar ota çiçeğe kuşa,

Derin hülyâlara dalar âşıklar.

 

Ya nasip diyerek koyulur yola,

Onun sermayesi keder dert çile,

Bütün duyguları getirir dile,

Halkına tercüman olur âşıklar.

 

En sadık dostudur elinde sazı,

Bitmez âşıkların bağrında sızı,

Kurbanoğlu söylemeden her sözü,

Fikir eleğinden eler âşıklar.

           Mustafa KURBANOĞLU

               Değerli okurlar,  yine haber erişti ve bizi komşu ilçe ESKERE' den "GEL" eylediler. Daha Perşembe günü düldülümüze atlayıp yola çıkıp Ağla' yı, Gökçeova' yı  aşarak uçları göklere ser çekmiş kara çam ağaçları arasında, enfes bir ortamda, yarı bulutlu bir havada yol alarak Köyceğiz/ESKERE sınırını oluşturan SERÇE GEDİĞİNİ  de geçerek  yaklaşık bir saatin sonunda 55 km. yol yaparak Eskere HANAY EVLERİ' e vasıl olduk.  Akşam serinliğinde konuk evlerine vardığımızda âşıklardan Ozan NİHAT, Bayram DENİZOĞLU,  Mustafa KURBANOĞLU  ve  Âşık Nuri  ŞAHİNOĞLU (Türk Edebiyatı Doçenti) çoktan gelip oturmuşlardı bile. Bu ozanları geçen seneden tanıyorduk. Geçen yılki tanışmadan, görüşüp konuşmadan dolayı birbirimize teşne bir durumda sarılıp hoş/beş ettik. Bu arkadaşların yanında üç yeni (bize göre) âşık daha vardı: Veysel YILDIZER, Âşık Yaşar DEMİROĞLU(emekli asker),  Âşık Ali SERHATİ. O arkadaşlarla da tanıştık. Akşam karanlığı basmak üzereyken hanaylardan birisinin girişinde düzenlenmiş masaların çevresinde konuşlanan yerlerimize oturup erkenden saza/söze başlanıldı. Âşıklar önce kendi eserlerini çalıp söylemeye başladılar. Tabi ki her biri birbirinden güzel eserlerdi. Ancak Karslı DENİZOĞLU' nun çalıp söylediği "SENELER" adlı ağıt türündeki türkü bana pek duygulu geldi, kendimi de o türkünün içinde buldum. Şöyle: "Bir ömür geldi geçti/Başıma neler açtı/Vay vay senelerim vay/Vay vay senelerim vay. Saburun daşındayım/Dertlerin peşindeyim/Gönüller yaşındayım/Vay vay senelerim vay/ vay vay senelerim vay/Daha altmışındayım/Vay vay senelerim vay. Denizoğlu hep boşa/Yoruldum koşa koşa/Vay vay senelerim vay/Vay vay senelerim vay. "  Bu gece vakti, bu havada, bu ortamda altmışını geçmiş bu usta ozanın söylediği türkünün ezgisi pek yaman geldi bana. Bu arada âşıkların bazılarının oturarak bazılarının da ayakta sazını boynuna asarak çalıp söylediklerini görünce bunun nedenini sordum. Âsıklar,  " Karslı ozanlar ayakta söyler, Erzurumlu ozanlar ise oturarak söyler"  diyerek açıklamada bulundular. Her âşık sırası geldikçe türküsünü söyledi. Kuşkusuz her biri birbirinden güzel ve etkileyiciydi. Yine geçen seneki gibi yan taraftaki şöminede odunlar çatırdıyor, şulesi çevresini aydınlatıyordu. Tabi ki yine gecenin soğuğuna dayanamayanlarımız ocak önünde sırayla ısınıp yerine oturuyordu. Saz/sohbet almış başını giderken yine bir fırsatını bularak Karslı ozan DENİZOĞLU' na "Neden Karslı ozanlar sazlarını ayakta çalarlar?" diye sorumu yönelttim.  Denizoğlu, hiç erinmeden " Hocam, bizim oralarda böyle saz sohbetleri çok kalabalık olur, uzun kış gecelerinde bunca insanı barındıracak alan da olmadığından (affedersiniz) hayvan ahırlarında toplanır ve öyle söylerdik. Haliyle bu ortamlarda da masa sandalye bulmak her zaman mümkün olmazdı ve zorunlu olarak ayakta çalar/söylerdik. O yüzden de sazlarımızı boynumuza asardık. Bu saz/söz arasında âşıklar, zaman zaman başlarından geçen ilginç olayları anlatırlar, zaman zaman da özlü sözler söylerler, kıssalar anlatırlar. Söz sohbet almış başını giderken bakmışsınız gece yarısı olmuş. Yavaş yavaş bu pırıl pırıl Hanay Evlerinin tertemiz ve pırıl pırıl odalarına, yataklarına doğru çekilmeye başlıyoruz. Bu konuk evleri önceki yıl yapılmış. Her yer, her şey çok temiz ve çok yeni. Rahat bir geceden sonra bu temiz ortamda, temiz havada erkenden uyanıyorum. Yanımda götürdüğüm İskender PALA' nın "ŞAH ve SULTAN" beni yalnız bırakmıyor. Dokuzdan sonra uzun yoldan yorgun gelen âşıklar birer ikişer odalarından çıkıp şırıl şırıl akan dere kenarındaki kafede kahvaltı masası çevresinde buluşuyoruz. Yine ağırlıklı olarak halk edebiyatı, halk türküsü, halk kültürü ağırlıklı sohbetler devam ediyor. Artık bu gün Cumadır, Âşıklar araçlarıyla biz de Hanımla yürüyerek kent merkezine ulaşıyoruz. Yol yarım saat kadar sürüyor, kentin de pazarıdır ayrıca. Pazar yerini dolaşıyoruz, Cumadan sonra meydandaki kahvede oturup birer çay içip sohbetler ediyor ve yine HANEYLERE dönüyoruz. Bu arada Manisa' dan Ali Osman FERYÂDİ çıkıp geliyor. Bu ozanımız da aynı zamanda Manisa merkezde Muhtardır. Söylediğine göre "Benim mahallemin nüfusu, Beyağaç merkez nüfusundan daha fazladır, çünkü benim mahallemin nüfusu 8000 in üzerindedir"  diyor. Yine Hanay Evlerinde söz/sohbet akşama kadar devam ediyor. Akşam yemeğinden sonra araçlarımıza binerek merkezdeki MEHMET YÜKSEL SALONU' nda akşamki konser için hazır bulunuyoruz. 19.00' da başlayan hazırlıklar devam ediyor ve halkın gelmesiyle 20.00' da İstiklal Marşı ve bir girizgâhtan sonra ozanlarımız ikişer ikişer karşılıklı çıkıp atışmalarını yapıyorlar. Önce Ozan Nihat ve Edip ŞAHİNOĞLU tarafından hazırlanan AYAKLAR (uyaklı sözler/dizeler) yarışmacılara veriliyor. Bu ayak doğrultusunda sazlarıyla çalmaya başlayan âşıklar bir yandan da söyleyecekleri sözlerini kafalarında kurmaya başlıyorlar. Bu sözler, ölçülü, uyaklı olmak zorunda. Aynı zamanda seyirciyi etkilemek, onlara hoşça vakit geçirmek için güldürücü ve nükteli sözler de içermeli ki hoşsohbet olsun. Taşlama, koçaklama, güzelleme türünde sözler devam ederken sıra LEBDEĞMEZ sanatına geliyor. Burada ozanlar, dudak ünsüzleri olan b,p,m,v, ünsüzlerini kullanmadan sözlerini dizmeleri gerekiyor. Aksi takdirde dudakları arasındaki iğneler (kibrit çöpü) dudaklarına batar ve kanatır. Bu durumda ozan, hem maddi hem manevi anlamda yenik sayılır. Asker ozanla Muhtar ozan arasındaki bir atışmadan örnek:  Muhtar Ali Osman FERYADİ, "Sen kirli çamaşır olsan ben de makine/Alır mengeneye sıkarım seni seni"  deyince Emekli asker Âşık Yaşar DEMİROĞLU,  "Sen bir bozayı olsan ben de bir avcı/Tüfeğimi nişanlar sıkarım seni seni" diyerek birbirlerini nükteli bir şekilde taşlayarak saz/sözlerine devam ediyorlar.  Bir ara sahneye Ozan Nihat' ın müzik öğretmeni olan oğlu SERDARCAN çıkıyor ve söylediği parçalar ve gümbür gümbür sazıyla gönülleri fethediyor. Ozan NİHAT da "Boynuz,  kulağı geçermiş!"  diyerek Serdar' ı övüyor. Çok verimli ve neşeli geçen konser sonunda toplu fotoğraflardan sonra araçlarımıza binerek gecelemek üzere HANAYLARA dönüyoruz.  Orada da yine hemen odalarımıza çekilmeden önce yine şöminede yanan ateş karşısında dini/tasavvufi/tarihi/edebi sohbetler alıp başını gidiyor. Toplantıya yeni katılan İstanbul Topkapı Sarayı Devlet arşivlerinde görevli Muzaffer ÇETİN Bey' in başlattığı konuşma daha sonra toplu bir sohbete dönüşüyor ve açıklayıcı, zihin açıcı oluyor. Ama zaman durmuyor, saatler ilerliyor ve gecenin yine yarısı oluyor ve herkes odasına çekiliyor. Cumartesi sabahı yine erkenden kalksak da Belediye Başkanı Mustafa AKÇAY' ın gelmesi için saatin 10.00 olmasını bekliyoruz. Başkan, Ankara'daki işleri nedeniyle konsere yetişememişti. Kahvaltı boyunca başkanla sohbet devam ediyor. Daha çok Beyağaç ve sorunları ile ilgili konular ve çözümleri dile getiriliyor. BEYAĞAÇ adı ile ilgili açıklama dikkatimi çekiyor. Buraları Yörüklerin yerleştiği yerler olduğu için herhalde BEY' in ağacıdır diye düşünürdüm. Oysa işin aslı öyle değilmiş. Kartal Gölü çevresindeki, Topuklu Yaylasındaki, Çiçeklibaba' daki. velhasılı SANDIRAZ' lardaki yaşlı karaçam ağaçlarından adını alıyormuş. Öyle ki bu ağaçların yaşları ölçülmüş ve 1300 yıllık ağaçların olduğu saptanmış. Böylece ağaçların BEY 'i buradaymış. Belediye Başkanının ne kadar tevazu sahibi bir kişiliği olduğu gündeme gelince Başkan Mustafa Bey, bir anısını anlattı. " Ben sahada çalışırken, köylüyle, işçiyle birlikte çalışırım, onlara yardım eder, bir işin ucundan tutarım. Babamın gözleri görmezdi ve saz çalardı. Bana Kör Hüseyin' in oğlu derler. Bir gün statta güreşler için afişleri asıyorduk. Ben de çalışanlara yardımcı oluyordum. Baktım, tribünlerde yalnız başına tanımadığım bir adam oturuyor. Yanına gidip selam verdim ve kim olduğunu, burada neden tek başına oturduğunu sordum. O da Balıkesir taraflarından geldiğini, süpürge sattığını, afişleri görünce burada güreş yapılacağını öğrendiğini, güreşleri çok sevdiğini ve izlemek için beklediğini söyledi. Ben de "Buranın Belediye başkanıyım, bir ihtiyacın olursa söyle yardımcı oluruz" dedim. Adam, bana şöyle bir baktı ve "Hadi oradan benimle dalga geçme" dedi. Ben de inandırıcı olsun diye çalışan gençlerden birisini işaret ederek " Oğlum, yanıma gelsene" diye çağırdım. Genç koşarak yanıma geldi. Ben de iş olsun diye, bakın şunları şuraya, bunları da oraya asın, bağlayın babında bir şeyler söyleyerek genci gönderdim. Genç gidince adamın yüzüne baktım. Adam, hala bana inanmamıştı ve " Sen onu da ayarlamışsın!" dedi. Baktım adam bize inanmıyor, işimize devam ettik. Epey bir zaman sonra adam yanıma gelerek "Başkanım, kusuruma bakma, ben yanılmışım" dedi. Başkanımız Mustafa AKÇAY ile HANAY EVLERİ önünde topluca fotoğraflar çekildik ve Başkan yine işleri nedeniyle bizlerle vedalaşarak gitti. Bizim Başkan gitti, kahvaltı bitti ama bizim sohbetlerimiz tükenmedi/bitmedi. Ozanlar, akşam KALE' de konser vereceklerdi. Kale de yakın olduğu için erkenden gitmelerine gerek yoktu. Birbirimizi sevmiştik, birbirimizi anlamıştık, aynı telden çalıyor, aynı dilden konuşuyorduk. Çünkü kökenlerimiz/atalarımız aynı topraktan geliyordu. Her ne kadar uzun uzun konuşup telefonlar, adresler, faceler alıp versek de sonunda zaman durmuyor ve ilerliyordu. Buruk bir şekilde başka zamanlarda, başka mekânlarda birlikte olmak üzere ozanlarımızla vedalaşarak yazacak ve söyleyecek bir dolu birikimle Köyceğiz' e döndük. Bize yardımlarından ve konukseverliklerinden dolayı Beyağaç Belediye Başkanı Sayın Mustafa AKÇAY'a teşekkür ediyor, kendisine başarılar diliyoruz. BAŞKA GEZİLERDE, BAŞKA YAZILARDA BULUŞMAK UMUDUYLA ŞEN ESEN KALINIZ.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI