TLOS-YAKA PARK

ALA KARLI AKDAĞLARIN ETEKLERİNDEKİ DOĞAL TARİH ve SU CENNETİ: TLOS-YAKA PARK

            Değerli okuyucularım, biliyorum benden gezi-macera türü yazılar bekliyorsunuz. Biz de 17 Haziran günü sabahın köründe (07.30)  motorumuza atladığımız gibi "ver elini Fethiye.!" Diyerek yollara düşüyoruz.

            Fethiye'de önce Kargı'da bulunan Enver YALÇIN' ın "YÖRÜK MÜZESİ" ni daha sonra Çalış' ta Kerimoğlu İsmail'in "YÖRÜK ÇADIRI"'nı ziyaret ettik. Hızımızı alamadık ve 'ver elini Saklıkent yolu' diyerek Muğla-Antalya yolunda 30-35 km. kadar gittikten sonra Kemer yolunun karşısından Saklıkent yoluna girdik ve Kadıköy'ün içinden "TLOS 4km." levhasından sola, yukarı; dağa doğru tırmanmaya başladık. Bütün güzelliklere ulaşmanın kolay olmadığı gibi buraya ulaşmak da öyle pek kolay değil. Sürekli dik, virajlı ve bozuk yollardan geçerek vardık şu meşhur Antik TLOS harabelerine. Saat 12.30 gibi vardığımız TLOS' ta öncelikle ağırlıklarımızı motorda bırakarak rahatladık ve hanımı incik-cıncık satan Zeliha ninenin yanında bırakıp her yerde her zaman olduğu gibi fotoğraf makinemi omzuma takarak daha terim bile kurumadan attım kendimi binlerce yıllık taşların, mezarların, harabelerin arasına.

            Tarihi geçmişinin M.Ö. 2000 yıllarına kadar indiği tahmin edilen TLOS Antik kenti, mevcut ihtişamlı kalıntıları ile bilim adamlarının ve ziyaretçilerin ilgisini çeken çok önemli kentlerden biriymiş. Akropolün kuzey-doğu yönünde Erken Roma Dönemine ait sur duvarları ile kaya mezarları LİKYA kültürünün örneklerindenmiş.. Güney-doğu yönündeki sur duvarları ise Roma Döneminde yapılmış. Bizans Döneminde de onarım görmüş. Akropolün en üst bölümünde görülen yapı grupları 19. yy. da bölgeye idareci olarak atanan Ali Ağa adındaki şahsın ve maiyetinin kullanımı için yapılmış.

            TLOS ören yerinde Agora, kaya ve lahit mezarları, stadyum, akropol, hamam, kilise ve tiyatro görülebilen ve görülebilecek en önemli kalıntılar. Birçok medeniyete sahip Antik Xanthos Vadisinde kurulan bu antik kentin tahrip edilmeden korunması ve temiz tutulmasında siz değerli konuklarımızın da yardımlarına ve ilgilerine ihtiyaç var.

            Ayrıca burası uçan kanatlı at PEGASUS ile ünlenen mitolojik kahraman Bellaforonte' nin yaşadığı kent olarak da biliniyor. Antik kent, ovadan 500 metre kadar yükseklikte kurulmuş görülebilen her yerin kuş bakışı seyredildiği önemli bir seyir tepesi durumunda. Daha Fethiye düzlüğüne indiğimizde çevremizde gördüğümüz arıklar ve kanallar içindeki sular buralarda birer dere hatta çağlayanlar halini almaya başladılar.  Karşıdan gördüğümüzde şaşırdığımız ve uzaktan da olsa fotoğraflarını çekmeye çalıştığımız Ak Dağların kar manzaralarını dağın dibine kadar gelip çekeceğimiz aklımızın ucundan geçmiyordu. Tlos ve Yaka Park bize bu fırsatı da verdi. Yemeğimizi ısmarladığımız lokantacı, 2-3 km. kadar yukarıda asıl su parklarının olduğunu, orayı da görmeden gitmememiz gerektiğini söyledi. Karnımızı doyurduktan sonra motorumuza atladığımız gibi Ak Dağların böğrüne böğrüne tırmanmaya başladık. Her tarafta bağlar, bahçeler, yeşillikler, gürül gürül, çağıl çağıl sular sular sular. Hemen arkamızda bulunan Ak Dağlardaki henüz erimemiş ve hızla eriyen karlar buralardan yeryüzüne çıkarak çevreye ve insanlara sonsuz ve inanılmaz bir hayat veriyor. Çevrede birçok alabalık çiftlikli su parkları var. En güzellerinden birine giriyoruz. Daha park alanına girerken suyla doldurulmuş, çakıllı çukur bir girişle tanışıyoruz.  Bu su engelini geçer geçmez motorumuzu park edip montlarımızı çıkarırken daha çocuk yaşta bir kız geliyor ve motorun ne kadar olduğunu soruyor. "Nesi ne kadar?" diye soruyoruz." Fiyat " deyince söylüyoruz. Hanım hemen de okulunu soruyor, ortayı bitirip liseye geçmiş. Bizim okuldan Fethiye'ye giden bir meslektaşımızı soruyoruz. Tanıyor. Bir yandan da her taraftan suların boşandığı parkı gezdiriyor. Durmadan da konuşuyor; babası, annesi, ablaları, ağabeyleri hep burada çalışıyorlarmış. Hanımla çabucak kaynaşınca neredeyse özellerini bile anlatmaya başlıyor.

Ama biz onun özelinden çok çevremizdeki güzelliklere: arıklardan, kanallardan akan, yapma yüksekliklerden uçurulan, ağaçların başından, gövdesinden, yarıklarından, kütüklerin içinden fışkıran sulara bakıyor, elimizi yüzümüzü yıkıyor, serinliyoruz. Bu soğuk kar suyunu içmeye kalktığımızda gerçeği bir kez daha anlıyoruz. Hemen arkadaki Akdağlardan eriyen kar suları yeraltında fazla oyalanıp yeterli minerali bile alamadan buralardan yeryüzüne fışkırıvermiş. Suyu avucunuza alıp içmeye kalktığınızda sanki kar eritip de içmiş gibi bir tat alıyorsunuz, Yani mineralsiz saf su. Bir o kadar da soğuk tabi. Hatta broşürde şöyle bir de ilan var: " Havuz içinde beş dakika durabilene içecek, 15 dakika durabilene yemek ve içecek bedava!" Aman kalsın, istemeyüz!. Yerin yapısı ak topraklı ve geçirgen bir yapıya sahip, yumuşak bir arazi yapısı var. Kocaman taşlar, kayalar bile traktörlerle sürülürken çıkarılıp kenara yığılmış ve bütün yamaçlar çeşitli meyve ve sebzelerle yeşillendirilmiş. Her yer suya kesmiş, balık havuzları çağıl çağıl, dereler gürül gürül, insanlar, bitkiler huzur içinde. Bizim rehberin birer çayını içiyor, saate bakıyoruz 16.00 yı geçmiş. Böyle güzel bir ortamdan gidilir mi? Ama biz yolcuyuz, yolcu yolunda gerek. Ya da Yörük deyimiyle "Yüklü deve dinlenmez!"  Bizi Fethiye'de Iramazan KIVRAK bekliyor. "Alo!" diyoruz ."Çarşıya, kültür merkezinin oraya gelince ünneyiverin!" diyor.

16.30 sularında bu sular cennetinden içimiz burkula burkula ayrılıyoruz. Bir daha gelmek ve geldiğimizde daha fazla kalmak ümidiyle. İnsanoğlu ümitsiz yaşar mı? Her şey bir ümit uğruna.

Yörük çadırları ve Koca YÖRÜK Ramazan Kıvrak da haftaya. 35 bin benzin parası verip 250 km. yol teptik. Öyle hepsini bir haftada verip bitirmek yok, azar azar, gıdım gıdım. Bunlar öyle masa başı yazıları değil, biraz masraflı yazılar. Biraz sabırlı olun, bekleyin ve görün. Hoşça kalın, dostça kalın.

NOT: Bu yazı daha önce 2012 yılında yayımlanmıştı.

           

YAZARIN DİĞER YAZILARI