YILLAR SONRA YENİDEN BODRUM BODRUM…

YILLAR SONRA YENİDEN BODRUM BODRUM…

               Değerli okurlar, Milas’ lı olduğum halde Bodrum’u görmek için ilk kez 70’li yılların başında Söke Lisesi’ nde yatılı okurken okul gezisiyle gelmiştik. Daha sonra da yine 70’li yılların ortalarında yaz tatillerinde ağabeyim AK-TUR’ da çalışırken onun yanına gelir çalışır ve okul harçlıklarımı ve giderlerini kazanırdım. Lise bittikten sonra da birden boşluğa düşünce önce Kuş Adası’nda, sonra da Bodrum’da elime geçirdiğim bir fotoğraf makinasıyla şipşakçılık yaparak ekmeğimi çıkarmaya çalışırdım. Yüksek Okul, Üniversite yıllarından sonra Doğu’da öğretmenliğe başlamıştım ama yine yaz tatillerinde kendimi Bodrum’a atar ve orada ekmek bulmaya çalışırdım. 84 yılında Gümbet’ te DTCF’ den okul arkadaşım Mehmet ile karşılaştım. Bodrum merkez’ de eski Kaymakamlık binasının arkasındaki DAM-BAR’ da çalışıyordu. Aslında orayı Lale ORALOĞLU işletiyordu. Ama kendisi İstanbul’da idi ve onun yerine Mehmet’in dayısı Avni UYGUN ilgileniyordu ve akşamları orada piyanistlik yapardı. Başta Zeki MÜREN ’i ve birçok sanatçıyı orada ve özellikle sabaha doğru BARLAR SOKAĞI’ ında görürdük. Mevsim sonuna doğru nedense ben DAM’ dan ayrılarak  HALİCARNASSOS DİSCO’ da şipşakçılık yapmaya başladım. Halicarnassos, Türkiye’nin en büyük DİSCO’ suydu ve öğretmen de olsam parayla oraya giremezdim. Hiç unutmam bir gece dev kolonların arasında Zeki MÜREN, sahneye çıktı ve “GİTME SANA MUHTACIM!” diye o ünlü şarkısına başladı. Öyle bir ses, öyle bir söyleyiş, öyle bir eda, öyle bir özgünlük ki sanki o an dünya durdu. Sinek uçsa vızıltısı duyulur, yanında biri nefes alsa kulağını tırmalar. Sanat GÜNEŞİ, Bodrum’ un PAŞA’ sı bu huşu ve bu özgün hava içerisinde şarkısını söylerken yan taraftan bir yerlerden bir genç(İngiliz/animatör) elinde bir çalı süpürgesiyle Zeki’nin yanına yaklaşıp süpürgeyi de bir saz gibi tutarak dünyanın tanıdığı, takdir ettiği bu SANAT GÜNEŞİ’ ne (güya) eşlik etmeye başladı. Zeki, hiç istifini bozmadan şarkısına devam etti ve ara verdiği bir an bu animatör gence hiç kimsenin beklemediği biçimde ŞAK! ŞAK!  diye iki yanağına iki tokat attı ki sormayın. Hemen sağdan soldan gelip genci tutup bir anda yok ettiler. O zavallı genç, Zeki MÜREN’ in kim olduğunu ve sanatını nasıl üstün bir dikkatle eda ettiğini bilmiyordu herhalde. Ama pahalıya da olsa öğrenmiş oldu. Daha sonraki yıllarda Halicarnassos’ un önünden yol geçirildi ve denizle arasına yol girdi. İnsanlar da bu ulaşılamaz sahneleri, sanatçıları yoldan izlemeye başladı. Şimdi baktık ki O sanatçıların, o lüks yaşamların yerinde yeller esiyor. Haşhaşilerin serdengeçtisi Hasan SABBAH’ ın sahte cennetinin bahçelerinin karton/alçı duvarları gibi duvarları yıkılmış, sıvaları dökülmüş, kapıları kapalı, içerisi bomboş bir halde. Unutmadan, GAP TURU’ nda Diyarbakır DEMİR OTEL’ de konaklamıştık. Meğer Demir Otel’ i çalıştıran kişi bir zamanlar HALİCARNASSOS’ u çalıştıran kişiymiş. Biz, 80’li yıllarda Bodrum’da çalışırken ”Yokuşbaşı’ ndan devrilip de bir takla atıp  denizi görünce Türkiye sınırları dışına çıkılır!”  diye bilirdik. Şimdi iyice değişmiş. Artık Bodrum, Gümbet, Bitez dolup taşmış ve yaşam alanları, Gündoğan’a, Türk Bükü’ ne, Yalıkavak’ a, Turgutreis’ e taşınmış. Bodrum’un arka yamaçlarında da yeşillik ve ağaç namına bir şe y kalmamış, “zaten azıdı/kart kart kazıdı” kabilinden bir yeşillik kalmamış. Bodrum’un arka yamaçlarına yağan yağmur damlaları tutunacak bir yer bulamadıkları için birleşip anında bir dere olarak harr!  diye çarşıya iniyor ve evlere, dükkanlara, sokaklara doluyor. Aynı yağmur bizim Köyceğiz’e de yağıyor ama bizim ormanlarımız yağmuru tutup süzerek, sızdırarak zamanla yavaş yavaş aşağılara bırakıyor ve bize bir nimet olarak geliyor, orada olduğu gibi bir afet olarak değil. Halikarnas BALIKÇISI’ nın sözlerini YOKUŞBAŞI’ ında bir levhaya yazmışlar:  “Yokuşbaşı’ na geldiğinde Bodrum’u göreceksin, sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler, Akıllarını hep Bodrum’ da bırakıp gittiler. Bursa yoluyla İstanbul yönüne gidenler bilirler Gemlik’e doğru yaklaşırken bir levha vardı. “ GEMLİĞE DOĞRU DENİZİ GÖRECEKSİN, SAKIN ŞAŞIRMA!” Orhan VELİ. Bu levha sonraları yol yapımı nedeniyle kaldırıldı. Şimdi yeniden konuldu mu bilmiyoruz. Çünkü o yöne gitmeyeli yıllar oldu. ” Biz de Bodrum’  u hiç unutmadık. Milas’ta kaldığımız yıllarda aklımız estikçe motorumuzla olsun, arabamızla olsun canımız çektikçe ya da bir konuğumuz geldikçe onları alır Torba’ girişinden girer, Gündoğan, Yalıkavak, Turgutreis, Gümüşlük, Karaincir, Akyarlar, Aspat, Ortakent, Bitez, Gümbet, Yeldeğirmenleri, Bardakçı yoluyla yarımadayı dolaştırırdık. Bu kez yıllar sonra yine Yokuşbaşı’ ndan inip sağdaki yolu izleyerek önce kalenin karşısındaki AMFİTEATRO’ yu gezip fotoğraflayarak OASİS’ e geçtik ve orada “SAZAN SARMALI” nı izleyerek Konacık’ ta bir dostumuza uğradık.  Bodrum’un içindeki DTCF’ li Mehmet arkadaşımızın da bir çayını içerek akşam alacasında Kumbahçe’ deki DİNÇ OTEL’ e yetiştik. Buraya Milas’ta yeni oluşan “BAB’S RİDERS (BABA’NIN SÜRÜCÜLERİ/MOTORCULARI ya da RİDERS BAB’S (SÜRÜCÜLERİN BABASI) Motosiklet Kulübü’nün 1. Kuruluş Etkinliğine davet üzerine geldik.  Arkadaşlar, bizi çok iyi karşıladılar, ilgi gösterdiler. Akşam yedik-içtik-eğlendik, fotoğraflar çekildik, plaketler aldık. Otelimizde çok rahat bir gece geçirdikten sonra sabah da sahilde; kumsalda denizin kıyısında karşımızda, Bodrum Kalesi manzarası eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Yine fotoğraflar, vedalaşmalar sonunda herkes yoluna giderken biz, BARLAR SOKAĞI’ na devam ederek KALE’ ye çıkmak üzere yürüdük. Ancak çarşı içinde kazılan, yıkılan yerlerin onarımı devam ederken kalede de restorasyon çalışmaları sürüyordu. Bu nedenle kaleye giremedik, ayrıca mendireğe de giremedik. Ancak Kale’nin önündeki üç heykele ulaşabildik. Bu heykellerden 1. Sinin kaidesinde “ HERODOT. Antik Halikarnassos’ ta doğdu. Seçkin bir aileden Lyxes ve Dryo’ nun oğludur. Genç yaşlarda edebiyata ilgi duydu ve uzun gezilere çıktı. Karadeniz’in batı sahillerini, Güney İtalya’yı, Mısır’ ı gezdi. Tyre, Babylon, Ekbatana, Ninova ve Susa şehirlerine ve pek çok kentlere keşif gezileri yaptı. Bu gezilerde gördüklerini, araştırmalarını insanların yaşantısını da katarak günümüze ışık tutan şiirsel bir anlatımla yazdı. “HEREDOT TARİHİ” adlı eserinde tüm bu seyahatlerden bahsetmiş, aynı zamanda Pers-Yunan Savaşları da bu eserinin temel konusu olmuştur. 2. Heykelin kaidesinde ise “ARTEMİSİA II. KARYA SATRABI, MAUSOLLOS’UN KIZ KARDEŞİ VE EŞİ. Artemisia, Satrap Hekatomnos’ un kızı. Mausollos’ un kız kardeşi ve eşidir. Satrap MOUSOLLOS’ un ölümü üzerine, tahta karısı ve aynı zamanda kız kardeşi II. ARTEMİSİA geçti. Rodoslular, KARİA’ yı bir kadının yönetmesini kabullenemedikleri için KARİA topraklarını ele geçirmek üzere donanmalarıyla denize açıldıklarını öğrenen II. ARTEMİSİA,  donanmasını bir kanal ile ana limana bağlanan gizli limana çekti. Rodoslular kenti alabilmek için karaya çıktılar. Bunu gören II. ARTEMİSİA, gemileri limandan çıkararak Rodos Donanmasını da alıp kendi askerlerini yerleştirerek Rodos’a doğru hareket etti. Donanmanın zaferle geri döndüğünü sanan Rodoslular, teslim oldular. II. ARTEMİSİA, bu zaferin anısına kendisini RODOS’ u damgalarken gösteren bir anıt diktirdi. Satrap kocası, MAUSOLLOS adına Anıt Mezar MOUSOLLEİON’ un yapımını sürdürmüştür. Ünlü heykel ve sanatçıların eserleriyle donatılan MOUSOLLEİON’ un Antik Dünyanın YEDİ HARİKASI’ ından biri olmuştur. III. Heykelin kaidesinde ise “ MOUSOLLOS’ un KARİA SATRABI HEKATOMNOS ’un OĞLU. MOUSOLLOS. Antik Çağda, Karia Bölgesi Prens denetimi altındayken Büyük Kral tarafından atanan bir Satrap tarafından yönetiliyordu. M.Ö. 4. YY. başlarında Satrap Hekatomnos, M.Ö. 377’ de yerini oğlu MOUSOLLOS’ a bıraktı. Mousollos, küçük bir liman kenti olan Halicarnassos’ un savunma ve ticarete uygun konumunu göz önüne alarak başkentini MYLASA’ dan Halicarnassos’ a taşıdı. Halicarnassos’ u genişletip nüfusunu artırdı. Kenti güçlü surlarla çevirdi. Halicarnassos’ ta Antik Tiyatro, Agora, çok sayıda yapılar ve kendi adına saray inşa ettirdi. Kent, önemli bir liman ve ticaret merkezi haline geldi. Kız kardeşi ARTEMİSİA ile evli olan MAUSOLLOS, 24 yıl boyunca KARYA SATRAP’ lığı yaptı. İktidarın büyüklüğünden dolayı ölümünden sonra devamını sağlamak için kendisine büyük bir Anıt Mezar yaptırmaya başladı ve anıt mezarın: MOUSSOLLEİON’ un inşası ölümünden sonra eşi ARTEMİSİA tarafından devam ettirilmiştir. Dünyanın Yedi Harikası’ ndan biri sayılan MAUSSOLLEİON’ un yapısının öneminden dolayı kendinden sonra gelen aynı stildeki tüm yapılara adını vermiştir.” Bilindiği üzere bu gün MOZOLE’ nin yerinde yeller esmektedir. Zamanında heykelleri ve önemli taşları İngiltere’ ye götürülmüştür. Zaten bir kısmı da Bodrum Kalesi yapılırken kalenin inşasında kullanılmıştır. Mozolenin ve kalenin yapısıyla ilgili daha pek çok şey yazılabilirdi ama maalesef bu gün de yerimiz dolup taştı. SAĞ ve ESEN KALMANIZ DİLEKLERİMİZLE…

YAZARIN DİĞER YAZILARI