GENÇLİK VE BAYRAM

Atatürk'ün büyüklüğünü anlamak isteyenler için yalnızca 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı bile yeterlidir.

Atatürk'ün gençlere verdiği önemi anlatan örneklerden birini geliniz  Ord. Prof. Dr. Saadi Irmak'tan  okuyalım:

      "İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır. " Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey...

      Ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, "Berlin Üniversitesi'ne gitsin." diye yazmış. Vakit geldi, Sirkeci Garı 'ndayım; ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir müvezzi ismimi çağırdı.

      "Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var."

      "Benim" dedim.

       Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:

     "Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz."

                                                                                     İmza

                                                                             Mustafa Kemal

     Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. "Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme." dedim.

     Ya  biz ne diyoruz?

     "Efendim 'işsizlik var', olabilir. Her üniversite mezunu iş sahibi olacak diye bir şey yok."

     Ya da ;

     "Açık konuşuyorum, varsın gidiyorlarsa gitsinler."

     Geçen hafta Stratonikeia'da gymnazyumu gezerken spor ve eğitimin iç içeliğini bir kez daha düşündüm. Bu 265x105 boyutlarındaki merkezde bir zamanda bölgenin gençleri spor başta, her alanda eğitim alırlarmış. Biraz ilerisindeki 15.000 kişilik tiyatro, Karyalıların sanata verdikleri değerin tam bir göstergesi.

     Ya biz ne diyoruz?

     "Sanatçı Müsveddesi."

     Ya biz ne yapıyoruz?

    Müziğe yasak, tiyatroya sansür. Yazara hapis...

     Aydınlanmanın, eğitimden başka aracı yok. Bakınız, 2 yaşındaki   Cumhuriyetin Milli Eğitiminin bakanlığını üstlenen 31 yaşındaki Mustafa Necati bu gerçeği nasıl açıklıyor:

     "Herkes bilir ki, bugün yalnız süs gibi okuma, yazma öğreten doğal yetenekleri ve ulusal toplumun yararı için gereken yetileri öldüren kurumlara okul denemez."

      "Biz çocukları doğa ile, eşya ile, gerçeklerle karşılaştıran, neşe ve özgürlük içinde çalışmaya, gözlem ve usavurmaya, yaratıcılığa götüren bir okul istiyoruz, biz istiyoruz ki, okul, çocukların birbirlerine yardım ederek, birbirlerini tamamlayarak çalıştıkları bir deneylik olsun. Bizim istediğimiz okulda, dinleyiciler yoktur. Düzen ve uyum içinde çalışan ve yapıtlar ortaya koyan küçük adamlar vardır."

     ". Eğitim kendiliğinden bir erek değildir. Tersine, yurttaşı ileride yapacağı göreve, yaşamın kendisine yüklediği işe hazırlayan bir araçtır."

     Oysa biz beceriksizliklerimizin, siyasi emellerimizin bedelini ne yazık ki gençlerimize ödetmeyi seçtik. 

İmam Hatip Lisesi sevdası yüzünden meslek liselerini işlemez hale getirdik. Kapasitesi kuramsal eğitimleri kaldıramayacak çocuklarımızı genel liselere alarak onları eğitimden soğuttuk.

     Gün geldi  okul eğitimlerini veremediğimizi tescillercesine özel dershaneler açtık. Yaşamlarını okul dershane gelgiti arasına tutsak ettik. Sosyal, kültürel, spor ve sanat etkinliklerinden uzak tuttuk onları.

    Üniversite sınav sorularını tarikat hırsızlarıyla paylaştık.

    Her yıl yüz binlercesini üniversite kapılarından döndürdük. Onlara başarısız, işe yaramaz damgası vurarak sokağa attık.

    Üniversitelerimizi, tarikat şeyhlerinden icazet alanlara teslim ettik

    URAP 2021-2022 dünya sıralamasında dünyanın en iyi ilk 500 üniversite arasında ne yazık ki hiçbir üniversitemiz yok. İlk 1000 üniversite içindeki üniversite sayımız ise sadece 10.

     Şaşırtıcı mı?

     Objektive Araştırma Merkezinin 16 Türk Üniversitesinin öğrencileri arasında yaptığı araştırma, 100 üniversiteliden 40'ının son bir yıl içinde hiç kitap okumadığını, öğrencilerin yüzde 78'inin ise ek gelir için çalıştığını ortaya çıkarmış.

     Yapılan bir başka araştırmaya göre ihtiyaç maddeleri sıralamasında Türkiye`de kitabın 235. sırada yer aldığı, uluslararası ortalamada öğrencilerin evlerinde 25`ten fazla kitap bulunurken, Türkiye`de çocukların sadece yüzde 19`unun evinde 25`ten fazla kitaba sahip olduğu belirtildi.

     Bunlar acı; ama gerçek. Kimsenin lafı, eveleme geveleme hakkı yok. Bu eğitim sistemi öğrenciyi oyalama ve öğütme sistemidir. Her türlü beceriden yoksun, bireysel ilgileri gelişmemiş, en basit kuramsal düşünceyi algılamaktan yoksun gençlerle ülkenin nereye götürülmek istendiği açıktır.

     Bilim soran, sorgulayan, üreten, biçimlendiren ve değerlendiren insandan yanadır. Oysa bugün istenen insan modeli bambaşkadır:

    Sorma, sorgulama inan.

    Üretme tüket.

    Karşı çıkma biat et..

    Her şeye karşın bize düşen görev açıktır:

     Yılmak yok.

     İstedikleri kadar eğitimi kuşa çevirsinler.  İstedikleri kadar ulusal bayramları kutlamamak için; Atatürk'ün adının geçtiği her yeri yıkmak için zamanla yarışsınlar, gelecek inancımız oldukça 19 Mayıslar bize ışık tutmaya devam edecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI