KAZA MI DEDİNİZ?

KAZA MI DEDİNİZ?

 

Geçmiş olsun, der geçiştiririz.  Baş sağlığı diledik mi, görevimizi harfiyen yaptık sanırız.

Unuturuz pek kısa zamanda. Çünkü sırada yenileri vardır.

 

Soma'da 301 canın hesabını verenleri anımsıyor musunuz?

 

Ya Ermenek?

Sokağa çıkıp 28 Ekim 2014'te Ermenek’te ne olmuştu diye sorsak, sizce kaç kişi 18 canın yittiği maden faciasını anımsar?

 

Ya hızlı tren sevdamızı kimler anımsıyor?

 

Hani 37 can, sevdiğime, aileme gidiyorum diye bindiği tren yüzünden hakka yürümüştü.

 

O facianın sorumluları şimdi hangi makamlardadır? Bilen ya da bilip de söyleyebilecek kaç babayiğit var aramızda?

 

Daha 10 gün önce yağmurlar yüzünden Çorlu'da raylar dray olmuştu da yitirmiştik değil mi 24 canı? Hani bakan dediği için söyledim.

Nedense aklıma iki yıl önce İzmit Körfezi geçiş köprüsünde halatın kopmasından kendisini sorumlu tutarak intihar eden her Japon gibi dinsiz bir insan olan Bay Kishi geldi.

Sabahtan beri Yatağan termik santralindeki "kaza!" için sosyal medyada geçmiş olsun; akşamdan bu yana da iki genç canımız için baş sağlığı dilekleri...

Acıları paylaşmak elbette halk olmanın, ulus olmanın en değerli koşullarından biri. Böyle günlerde yürek yüreğe vermeyecek de ne zaman vereceğiz?

Kim ister böyle bir olayı?

Ama istememek yeter mi?

Sahi bu kaza mıdır?

Ne yazık ki bu sözcüğü kaderciliğin bir savunma aracı olarak kullanılıyoruz.


Kendi sorumluluklarımızdan doğan her kötü olayı "kaza"ya kadere bağlayıp "Takdiri ilahi!" deyip paklandığımız sanıyoruz.

Oysa yaşadığımız bunca acı olayın sebebi nemelazımcılığımız, bencilliğimiz, kör inançlarımız, duyarsızlıklarımız, hırslarımız, beceriksizliklerimiz ve sistemsizliklerimizden başka hiçbir şey değil.

Öyleyse bu faciaların da sorumluları olmalı, değil mi?

Öyleyse bu sorumlular, bu halka hesap vermeliler, değil mi?

Öyleyse bu halk bu sorumlulara hesap sormalı, değil mi?

"Öyle harami ki şahlar, 
Vicdanlar sağır, cüzdanlar mushaf."

Sen ağlarsın, ben susarım
Ruhumuz kör boğaz uğruna kul olmuş be usta. "
( Islığını duyup da gelmiştim, Madenci Ağıdı )

O raylar kırk yıldır kömür taşır.

O termik santral oraya yapılmasın diye yırtınan biz gençler bile kocadık, çürüdük.

Ne demiştiniz?

Özel sektör mü?

Verimlilik mi?

Ah gözünü toprak doyurası paragözler, ah!

Ah "sıtmaya razı olan" basiretsizler, çaresizler, garibanlar ah!

Ekmek parası için gencecik bedenler gitmiş, kimin umurunda?

Eminim ki, beyler çoktan mahkemede nasıl yırtarız telaşına düşmüşlerdir.

“Ovada üç boynuzlu bir dev
Sarmaşıklar dolanır boynuma mevsimi değil
Gölgesi çoktan yitmiş çamların
Güneş varla yok
Var git yoluna üzerlik otu
Raylar döşenmiş
Atın üstümüze mersinlerinizi aladağlar
Yaşam yaşam değil
Ölüm hiç ölüm değil"
(Gökyüzü Kalbim, Acemi Yaz, 3. Bölümden)

Yıllar yıllar önce...20'li yaşlarda o topraklarımıza el konulduğunda yazmıştım bu dizeleri. Keşke ben şiirleri yazmasaydım. Keşke o yıllarda henüz doğmamış olan gençlerimiz, bugün o topraklarda can vermeseydi.

Bu halk, cenaze namazlarında safları sık tutmayı iyi bilir. Bu becerimizi insanca yaşama kavgasına taşıyamadığımız sürece "güzel yurdum", "garip yurdum" olarak kalmaya mahkûmdur.

Yazık!

HAT

YAZARIN DİĞER YAZILARI