ADINI DAĞLARA YAZDIK ŞAHİN!...

            "KONVOYLARI YOLLARA DİZDİK ŞAHİN!

             KAZMA/KÜREK DAĞLARI KAZDIK ŞAHİN!

            SENİN ŞEHİT OLDUĞUNU DUYUNCA;

             ADINI O DAĞLARA YAZDIK ŞAHİN!..."

Değerli okuyucular, 15 gün boyunca bize kara günler yaşatan yangının etkisini bir türlü üzerimizden atamadık, kendimize gelemedik. "Bu hafta neyi yazalım, nasıl yazalım?" diye düşünürken Cumartesi akşamı Fethiye'den Koca Yörük Ramazan KIVRAK aradı. "Nail Hocam, benim Manisa'dan gelen yazar/yayıncı bir arkadaşım var. Yanan çevre köylerinin çocuklarına kalem defter ve kitap dağıtıyor. Yarın sizin o taraflara geleceğiz, Köyceğiz'in dağ köylerine gitmeyi düşünüyoruz. Sizi de alalım, bize rehber olur musunuz?" diye sordu. Hanımla göz göze geldik ve hiç düşünmeden daha telefonu kapatmadan "Tabi ki geliriz!" diyerek cevapladık Yörük' ü. Bizim asistan daha akşamdan araştırmalara başladı ve Sazak Muhtarının telefonunu bularak Şehit Evine nasıl ulaşacağımızı sordu. Öncelikle Şehit Evine uğrayıp bir taziyede bulunmamız gerekiyordu. Muhtar bize köy camiinin orada bizi karşılatacağını söyledi. Pazar sabahı saat 10.00' doğru Kıvrak, Fethiye'den gelerek bizi aldı ve köylere doğru yola çıktık. Beyobası' nda çocuklara kitap/defter dağıtacak olan Mehmet BEŞERİ  ve İnlice'de oturan arkadaşı Servet Bey ile buluşarak köylere doğru ağmaya başladık. Sazak Köyü'ne vardığımızda tekrar muhtarla irtibata geçerek yol sorduk. Muhtar, bize "Camiyi geçince sol tarafa döşeme bir yol sapar onu geçin, yine sol tarafa ikinci bir döşeme yol sapar o yolu takip ederek Şehit Evine ulaşacaksınız" dedi. Dediği gibi ikinci döşemeden sapınca aşağıya doğru dimdik bir yolda inmeye başladık. Birkaç yüz metre sonra yolun kıyısında önünde Muğla Belediyesinin kurduğu bez gölgelikler olan bir evin önünde durduk. Çocukların babası Ali Amca hemen bizi karşıladı, evine davet etti. Birkaç dakika sonra motosikletiyle Şahin'in kardeşi Baykal çıkıp geldi ve beni görür/görmez "Hoş geldiniz Hocam" diyerek ellerime sarıldı. Hoşbeşten sonra Ali Amca, bize İstanbul macerasını anlatmaya başladı. (Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali YILDIZ' ın Şahin için yaptırdığı HAYRAT ÇEŞMESİ nedeniyle onları İstanbul'a götürmüşlerdi.) Gayet güler yüzlü ve konuşkan biriydi. Baykal sessiz ve düşünceliydi, annesi hala ağlıyordu ve birkaç yüz metre aşağıdaki mezarına bile gidememişti. Kaza ve ölümüyle ilgili bir soru sormadık. Yaraları taze, acıları derindi. Taziyeye gelenlerden evleri bu günlerde hiç boş kalmıyormuş. Muhtarın evi yukarıdaki Alan mahallesindeymiş. Telefon ettik ve biraz sonra Kooperatif Başkanıyla çıkıp geldiler. Çaylarımızı içip fotoğraflar çekildikten sonra bizim yazar, Muhtara öğrenci sayısınca kitap/defter bıraktı ve taziye evinden ayrıldık. Meğer bizim akşamdan irtibata geçtiğimiz muhtar eski muhtarmış, bu gün gelen muhtar ise yeni Muhtardı. Ayrıca eski Muhtar kaza geçirmiş ve evinde yatıyormuş. Bu arada kendisine teşekkür ediyor ve geçmiş olsun diyoruz. Bin bir dönemeçten oluşan dağ yollarında yükselerek Otmanlar merkezine vardığımızda Orman binasının önündeki ceviz ve incir ağacının gölgesinde köylülerden oluşan 25-30 kişilik bir kalabalık vardı. 900-1000 metre rakıma çıktığımız halde sıcaklar orada da etkiliydi. Karşı dağların yamaçlarında belli noktalardan küçük küçük dumanlar çıkıyordu. Bir helikopter başımızın üzerinde pat pat sesleriyle soğutma işlemine devam ediyordu. Hemen muhtarı bulduk ve kitap/defter hediyelerini verdik. Bu arada Muhtar epeyce telaşlıydı. Bu kalabalığın nedenini sorduğumuzda Kaymakam Bey ve Vali Bey geleceklermiş, onun için toplanılmış. Okulun önünde birkaç fotoğraf çekildikten sonra hemen oradan ayrılarak dönüşe geçtik. Sazak Köyü'nü geçtikten sonra sağa sapan toprak yola girdik ve ilerlemeye başladık. Yamaçlardan aşağıya doğru gürül gürül suların aktığı bir arığın hemen yanında köyün yeni oluşturdukları mezarlık vardı. Önceden bilgisini almıştık, Şahin'in mezarı buradaydı. Daha bir ay olmamıştı, toprakları tazeydi. Dağın yamacındaki bir garip mezar tuğlalarla çevrilmişti ve üzerine de TÜRK BAYRAĞI serilmişti. Dualarımızı edip fotoğraflarımızı çektikten sonra toprak yolda inişe devam ettik. ÇAYHİSAR KÖYÜ, çevresi dağlar ve tepelerle çevrili bir çukurun içindeydi. Suyun değdiği yerlerde fasulye, börülce, domates biber ve mısır tarlaları görülüyordu. Bir de çok yıllık zeytin ağaçları kaplıyordu çevreyi. Rakım olarak epeyce aşağılara inmiştik. Köyün çevresindeki yamaçlar hep yanmıştı. Bundan dolayı da köyün insanı, hayvanı he kadar canlısı varsa tahliye edilmişti. Hatta tahliye sırasında 15 kadar hayvan telef olmuştu. Biz bu köye 15 yıl kadar önce Hafta Sonu Gezi Grubu ile gelmiştik ve o zamanki Sandras Su Fabrikasında mola verip öğle yemeğimizi yemiştik. Vara vara şu anda boş bulunan su fabrikası binasına vardık. Fabrika binasında büyük bir kalabalık vardı ve gelen giden araçlardan neredeyse yollarda zorlanıyorduk. Sonunda fabrikaya yettiğimizde meğer köylülerin hazırladığı "ŞÜKÜR YEMEĞİ" varmış. Araçlarımızdan iner/inmez hemen kara yağız Muhtarımızı bulduk ve yazarımız Mehmet Bey çocuk sayısınca kitap/defteri Muhtara teslim etti. Hemen de bizi bir masaya davet ederek önümüze yemek koydular. Muhtar, Yazar ve arkadaşı Servet Bey, Kıvrak ve biz bir yandan yemeklerimizi yerken bir yandan da kısaca Muhtarla dertleşmeye başladık. Nasıl kaçtınız, kaç gün evrenizden ayrı kaldınız? Diye sorduk. Apar/topar tüm canlıları köyden boşaltmışlar. Üç gün evlerine girememişler. "Nerede kaldınız" diye sorduk. Komşu köylerin evlerinde kalmışlar. Muhtar, "Her yeri is, duman bastırdı, külden, kurumdan önümüzü göremez olduk. Çevremizdeki yamaçlardan alevler yükseliyordu. Orman Müdürü beni çağırmış, motora atlayıp yola çıktım ama yollar dumandan neredeyse kapalıydı. Güç/bela yolu bulup çıkabildim." Dedi.  Yemekten sonra fotoğraflarımızı çekilip vedalaştıktan sonra yangının en çok vurduğu bu ÇAYHİSAR KÖYÜ' nden de ayrıldık. Köyün döşeme yollarından çıkınca birden asfalta düştük. Meğer Köyceğiz' e kadar devam eden bir asfalt varmış. Çayhisar' dan Pınarköy' ün bahçelerine kadar yol kıyısındaki ormanlar yer yer yanmıştı çok feci bir manzara arz ediyordu. Aslı Malatyalı olan bu yazar/yayıncı arkadaşımız Manisa'da oturuyormuş. Buraya yangınlarda zarar gören köylere bir nebze olsun yardım yapabilmek amacıyla gelmiş. Bizden önce Milas ve köylerinde de kitap/defter dağıtmış. Büyükler için de kitaplar getirmiş ve Muhtarlara ve bize de bu kitaplardan hediye etti. Kendisine teşekkür ediyoruz. Arkadaşları Fethiye yönüne yolcu ettikten sonra evimize döndük. Muğla'nın Milas ve Marmaris gibi ilçeleri eskiden beri çok büyük yangınlar görmüştü ama Köyceğiz ilk kez böyle büyük bir yangını görüyordu. Allah bir daha böyle yangınlar göstermesin. Şehidimiz Şahin AKDEMİR' in ruhu şad olsun, ailesine yeniden BAŞSAĞLIĞI ve SABIRLAR DİLİYORUZ.

YAZARIN DİĞER YAZILARI