BERGAMA' DA TAS, YILAN ve ASA.

BERGAMA' DA TAS, YILAN ve ASA.

                Değerli okurlar, ilçe kütüphanesinden aldığım Ömer TUNCER' in "İŞTE ANADOLU" adlı kitabı beni çok mutlu etti. Tam da aradıklarımı burada buldum. Balıkçı' nın "MERHABA ANADOLU" ve "HEY KOCA YURT" adlı yapıtlarını anımsattı. Daha ilk sayfalarını çevirir çevirmez kendimi bir deryada buldum. Şöyle ki: Anadolu deryasını oluşturan gözelerden söz ederken; 1. Göze: Anadolu, 2. Göze: Mezopotamya, 3. Göze: Mısır, 4. Göze: Girit. Diyerek başlıyor yapıtına yazar. Her bir satırı birbirinden değerli bilgileri okudukça hayranlığım artıyor. Burada konuların çoğundan söz etme olanağım yok. Merak duyanlar kitabı bulup okuyabilirler. Daha ilk sayfalarda Cevat ŞAKİR' in Mukadder Bey' e yazdığı bilimsel değeri çok büyük olan mektubu, buraya alınamayacak kadar uzun. Ama arkeolojiye ilgi duyan herkesin okuması gereken bir yazı.

                Kitapta birbirinden değerli yazılar sürerken daha önce gezdiğim ve bir miktarını benim de yazdığım Bergama'daki Sağlık Kurumu konusuna geliyor. Burayı anlatmam gerek:

"İslam Hekimlerinin söyleyişi ile Hipokrates ne denli Şeyh-ül Etibba (Hekimler başı) ise Galinus Hekim de o denli Ebul Etibba (Hekimliğin oğludur). Hekimlik ahlakı alanında Hipokrates' in kimi kurallarını değiştirerek günümüze değin gelecek olan anlayışın temellerini atmıştır. Hipokrates, ölümcül bir hastalıktan yatan İran Kralı SERHAS (Kserkses) tarafından birçok değerli armağanlar gönderilerek çağırılır. Ancak Hipokrates, "Vatanımın şerefi düşmanlarıma hizmet etmemi yasaklıyor" diyerek gitmez, armağanları da geriye gönderir. Hipokrates zamanından Galinus Hekim zamanına değin Hipokrates' in koyduğu biçimiyle benimsenen ve uygulanan kural, Galinus Hekim tarafından tam tensine çevrilmiştir. Ona göre, temel düşünce insanlığa hizmet etmektir. Hastanın düşman ya da dost olması hekimi hiç ilgilendirmez. Hekim, düşmanı bile olsa bir bedeni iyileştirmek için elinden geleni yapmakla yükümlüdür. Kuralı tam tersine çevirmesi toplum üzerinde ilginç izler bırakmış, 'Hipokrates' in hayır dediğine Galinus evet der' sözü bir atasözü olarak kuşaktan kuşağa günümüze değin gelmiştir. Galinus Hekim Sağlık Yurdu' na İzmir yönünden Bergama' ya gelirken girişte sola ayrılan bir yolla ulaşılır. Hastalar, bu gün Bergama' nın içinde kalmış olan, halkın 'viran kapı' dediği kapıdan girerler. Uzun bir yolu yürüyerek gelen hastalar, yol üzerindeki dükkânlardan ihtiyaçlarını giderirler. Yolun sonunda birkaç basamakla yurdun ana kapısına gelinir. Soldaki tapınak, Sağlık Tanrısı ASKLEPİOS' undur. Burada yakarılır ve hastalığın geçmesi dilenir. Küçük alanın ortasında bir anıt/sütun vardır. Üzerinde her yandan görülebilen üç yönlü bir kabartma görülür. Kabartmada, ortada hamam tası biçimli bir tas görülmektedir. İki yanda başlarını tasa sokmuş iki yılan vardır. Bu tas, eski Anadolu' dan günümüze kalma bir tastır. Bu gün Türkiye antik müzelerinin birçoğunda örnekleri vardır. Bunların ortak özelliği ortalarında bir kabartmanın olmasıdır. Kabartmalarda tas, Hekim Tanrı Asklepios' un,  O' nun oğlu Sağlık Tanrısı Telesphoros' un ve yine Asklepios' un kızı Hygieia' nın elinde görülür. Ayrıca Asklepios' un üç simgesinden biri sayılır. Eski metinlerde tasın adı, göbek/karın anlamına gelen Omphalos' tur. Göbek, Anadolu' da Ana Tanrıça' nın simgesidir. Onun bütün evreni doğurmuş olan kutsal karnıdır. Hastaların ilaç içeceği tasın, onun doğurgan ve kutsal göbeği ile süslenmesi şaşılacak bir şey değildir. İslamiyet geldiğinde ortasında Ana Tanrıça' nın göbeği bulunan tası, sağlıkla ilgili yerlerde; sağlık yurtlarında, ılıcalarda, kaplıcalarda bulur. Üstelik Anadolulular, İslamiyet'i benimserken tasın hastalıklara iyi gelici etkisini unutmamışlardır. Tasın üzerine Kur'andan dualar yazılır, kullanılması sürdürülür. Günümüzde hamam tası olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla pirinçten yapıldığından ve renginden dolayı olsa gerek, özellikle sarılığa iyi geldiği sanılan bu şifalı tasa "Sarılık tası" denmiştir. Sağlık Yurdunun küçük alanında gördüğünüz sütun üzerindeki kabartmada bulunan tas işte budur.

YILANLAR: Sağlık Yurdu' nun kapısı üzerinde "BURAYA ÖLÜM GİREMEZ" yazılıdır. Yurda ününü lekelememek için ölümcül hastalar alınmazmış. Derler ki; Bergama Sağlık Yurdu' na alınmamış ölümcül bir hasta, umutsuzca geriye dönerken bir yandan kendini öldürmeyi düşünüyormuş. Bir ara bakmış ki köşede iki yılan bir tastan süt içiyorlar. Sonra içtikleri süte ağılarını katıp yeniden tasa kusuyorlar. Yılanlar işlerini bitirip gidince hemen koşmuş ve bir dikişte ağılı sütü içivermiş. Sonra da bir köşeye oturmuş ve ölümü beklemeye başlamış. Önce ağrıları azalmış, sonra dinmiş. Bedeni yavaş yavaş uyuşuyormuş. Göz kapakları ağırlaşmış, kendinden geçmiş. Aradan ne kadar bir süre geçmişse geçmiş yavaş yavaş kendine gelmiş. Önce Hadeste (öbür dünya) olduğunu sanmış. Ama sonra bakmış ki, bu dünyada. Üstelik ne ağrısı kalmış, ne sızısı, ne de hastalığı. Tastan süt içen yılanları küçük alandaki sütunun üzerine işte bu yüzden işlemişler. Üstelik bu öykü nedeniyle yılan, hekimliğin ve sağlık Tanrısı Asklepios 'un ikinci simgesi sayılmış. Günümüzde de hekimliğin eczacılığın simgesi yine yılandır. Üçüncü simge ise yorgun hekimin dayanacağı bastondur. Hekim ne kadar yorgun olursa olsun hastasına ulaşmak zorunda olduğunu simgeler. Daha ilginci hem Lokman Hekim hem de Sağlık Tanrısı Asklepios için anlatılan bir başka öykü vardır: "Derler ki Lokman Hekim, hekimlerin piriymiş. Dünyada ne bilgi varsa bilir, bütün otların, çiçeklerin, ağaçların dilinden anlarmış. Kara kaplı bir kitabı varmış ki içinde her derdin devası yazılıymış. Neyi bilmek isterse ona bakarmış. Şöyle bir kıra çıksa bütün otlar, bitkiler dile gelir, hangi hastalığa iyi geleceklerse kendiliğinden söylerlermiş ona. Her hastalığın ilacını bulmuşmuş. Öyle ki artık kimse hasta olmuyormuş. Günü saati gelen öyle hasta filan olmadan kendiliğinden ölüp gider olmuş. Günlerden bir gün Lokman Hekim, ölümün de çaresini bulmaya karar vermiş. Hemen kara kaplıyı açmış, bakmış ki gerçekten böyle bir ot var ama ta Çukurova' da. Düşmüş yola, dere/tepe, dağ/taş derken aradığı ot, tanıtmış kendini. Lokman Hekim yavaşça o otu koparmış, kara kaplının yaprakları arasına yerleştirmiş. Adana' da Misis' te altından Ceyhan Irmağı akan bir köprü vardır. Koltuğunda kara kitaplı Lokman Hekim, tam bu köprünün üstünde durmuş, ırmağı izlermiş. Tam o sırada köprünün bir yanından aksakallı bir ihtiyar yaklaşmış. İhtiyar;

-Kimsin, burada ne arıyorsun?

-Bana Lokman Hekim derler.

-Nasıl inanayım? Lokman Hekim, Kara Kaplı kitabına bakar, her şeyi bilir. Nerde senin kitabın?

-İşte, burada.

-Öyleyse bak bakalım, Cebrail nerede şu anda?  Lokman Hekim, kitabı açmış, karıştırmış; sonra da bir yeri okumuş. Kafasını kaldırmış kitaptan:

-Kitap yazıyor. Ne yerde, ne gökte, su üstünde bir askıda duruyor. Hatta diyebilirim ki Cebrail sensin. Derler ki Cebrail, Lokman Hekim' in bu Kara Kaplı kitabından ürkmüş, şöyle bir dokunmuş koluna Kara Kaplı kitap darmadağın olmuş, yapraklarının çoğu Ceyhan Irmağı' na savrulup gitmiş. Bu arada ölüme çare olan ot da birlikte yok olmuş. Tam da bu sırada Ceyhan' ın suyu oralarda bir sarımsak tarlasını suluyormuş. O gün bu gündür sarımsak her derde deva bir ilaç olmuş. Aynı öykünün sağlık Tanrısı Asklepios için anlatılanı ise şöyledir: Asklepios, Apollon' la bir ölümlü kadının oğludur. Usta bir hekim olarak yetişir. Hekimliğin ve cerrahlığın bütün bilgilerini öğrenir. Ama bununla yetinmez, ölüleri diriltme yolunu arar. Zeus, doğal düzeni bozan bu hekimin bu aşırı gücünden kuşkulanmaya başlamış ve bu haddini bilmezi cezasız bırakmamış. Asklepios' un üstüne bir yıldırım salmış, yakmış yok etmiş onu. Bu arada elindeki ölümsüzlük ilacı da bir bitkinin üzerine dökülmüş. Her derde deva sarımsak da böyle yetişmiş. Asıl bundan sonra Sağlık Yurdunda hastaların müzikle nasıl tedavi edildikleri, kutsal su, kutsal havuz, kütüphane, tiyatro vb. bütün yöntemler hastaların iyileştirilmesi için kullanılırdı.

                Bergama hekimliği bir yandan dünya hekimlik geleneğini oluştururken öte yandan kendi anayurdu Anadolu'da da sürdü geldi. Selçuklularla Osmanlılar zamanında pek çok Darüşşifa kuruldu. İstanköy' lü Hipokrates, Bergama' lı Galinus pir sayıldılar. Bu darüşşifanın hekimleri Bergama Sağlık Yurdu' nun iyileştirme yöntemlerini daha da geliştirerek uyguladılar. Bu darüşşifalardan birinde; Edirne Darüşşifası' nda uygulanan müzikle iyileştirme yöntemini Evliya Çelebi anlatıyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI