101. YILINDA ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASINI YENİDEN ANLAMAK

101. YILINDA ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASINI YENİDEN ANLAMAK

Prof.Dr.Kemal Kocabaş

"Elimden gelse tüm dünya okullarının programlarına insanın insanı sömürmemesi adlı bir ders koyardım" İsmail Hakkı TONGUÇ

            2-3 Mart 2025 günlerinde  CHP'nin eğitimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Suat Özçağdaş'ın  davetiyle Manisa'daydık. Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ferdi Zeyrek'in ev sahipliği yaptığı buluşmada yirmi akademisyen, eğitimci,  gazeteci, yazar 2 Mart Pazar günü Manisa'da bir otelin toplantı salonunda yan yanaydı. Amaç, Cumhuriyet Eğitim Devriminin  aydınlık bir penceresi olan 3 Mart Öğretim Birliği Yasasının 101. Yılında bir çalıştay ve panel ile süreci irdelemek ve  sorunu topluma sunmaktı.  Suat Özçağdaş'ın açış konuşmasıyla başlayan "Öğretim Birliği Yasası" çalıştayı  sekiz saat boyunca, üç farklı gurup halinde tartışarak yasanın 1924'ten 2025'e içinin nasıl boşaltıldığı ve  günümüzde ne yapmalı tartışıldı, raporlaştırıldı.  3 Mart 2025 pazartesi günü Manisa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Uğur Mumcu Sahnesi'nde çalıştayın ikinci günü programı gerçekleşti. Vasıf Çınar'ın öz yaşam öyküsünü anlatan belgesel gösterimi sonrası  Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, CHP il başkanı İlksen Özalper 3 Mart  ve günümüze yönelik uygulamalar içeren açılış konuşmaları yapıldı. Daha sonra, yoğun katılımın olduğu salonda  Dr.Nurcan Korkmaz'ın yönlendiriciliğindeki panelde  Prof. Dr.Esergül Balcı, Prof. Dr.Kemal Kocabaş, Prof.Dr. İlke Evin Gencel ve Prof.Dr.Ahmet Yıldız  çalıştaydaki çalışmalar çerçevesinde görüşlerini ifade ettiler, salondaki izleyicilerin sorularını yanıtladılar.

ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASININ TARİHÇESİNDEN NOTLAR

            Haklı bir Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Cumhuriyet akıl ve bilimi, laik, çağdaş  bir toplumu öngörüyordu. Orta çağı yaşayan, ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun okulsuz, öğretmensiz köylerde yaşadığı toplumu yeni çağa taşımayı  amaçladı. Osmanlı döneminde,   dinsel eğitim yapan medreseler, sıbyan okulları, azınlıkların ülkenin her köşesindeki çok sayıda özel okulu ve Tanzimat sonrası kurulan seküler okullar devraldı.  Bu üç farklı okul tipi ile duygudaşlık yaratılarak bir  ulus devlet kurulamazdı.Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün öngörüleriye şekillenen Cumhuriyet Eğitim Devrimi,  laik, demokratik, bilimsel, nitelikli karma kamusal eğitimi ülkenin tüm çocuklarına eşitlikçi bir anlayışla vermeyi amaçlayan koşulları yaratmayı hedeflemişti. Hasan Ali Yücel,  1922 yılında İzmir Erkek Öğretmen Okuluna Türkçe ve Edebiyat öğretmeni olarak atanmasından kısa bir süre sonra, 2 Şubat 1923 tarihinde Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal'in İzmir'de düzenlediği halka açık bir toplantıya katılır. Yücel, Mustafa Kemal'e: "Gelecekte bilim-kültür hayatımızda medresenin yeri ne olacaktır? Bugün fosil mevkiinde bulunan medresenin irfan hayatı bundan sonra nasıl olacaktır? Zatı alileri bu hususta ne düşünüyor, bunu öğrenmek istiyorum?" sorusunu sorar.  Mustafa Kemal:  "Medreseler ne olacak? Vakıflar ne olacak? Dediğiniz zaman derhal bir direnmeyle karşılaşırsınız. Bu direnişi yapanların ne hak ve yetkiyle yaptıklarını sormak gerekir. Milletimizin, memleketimizin irfan yuvaları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı kadın ve erkek aynı şekilde oradan çıkmalıdır." diyerek düşündüğü değişimlere dair ilk açıklamayı yapar.

            Mustafa Kemal, 6 Şubat 1923 Kırkağaç'ta, medreselerin eğitim yuvası olmaktan ziyade boş zaman geçirilen yer haline geldiğini vurgulamıştır. 1 Mart 1923 Türkiye Büyük Millet Meclisi açılış konuşmasında: "...Efendiler! Memleket evladının ortak ve eşit olarak almaya zorunlu oldukları ilimler ve fenler vardır. Yüksek meslek ve ihtisas sahiplerinin ayrılabileceği öğretim derecelerine kadar, eğitim ve öğretimde birlik, sosyal toplumumuzun ilerleme ve yükselmesi görüş açısından çok önemlidir. Bu sebeple Din İşleri Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konuda fikir ve çalışma birliğine gitmesi istenmeğe değerdir." ifadeleri yer alır. Mustafa Kemal, ulus devletin kurulması için bilimsel ve eşitlikçi eğitim anlayışını önemle işaret ediyordu.  Mustafa Kemal'in 1 Mart 1924  günü  TBMM'de beşinci çalışma yılı nedeniyle yaptığı açış konuşmasında özellikle: "Müslümanlığı yüzyıllardan beri, yapılageldiği üzere, bir siyasa aracı olarak kullanılmaktan kurtarmanın ve yüceltmemenin çok gerekli olduğu gerçeğini de görüyoruz" ifadeleri  dinin araçsallaştırılmasına karşı günümüzde  de çok önemli bir uyarıdır.

            Parti gurubunda tartışılarak netleşen yasa taslakları   3 Mart 1924 günü, Meclisin birinci oturumuna aşağıdaki önergeler halinde gelmiştir: "Halifeliğin kaldırılması ve Osmanoğulları soyundan olanların Türkiye dışına çıkarılması ile ilgili Şeyh Saffet Efendi ile arkadaşlarının  yasa önerisi, Din İşleri ve Evkaf Bakanlığı ile Genelkurmay Bakanlığının kaldırılması ile ilgili Siirt Milletvekili Halil Hulki Efendi ve arkadaşlarının  yasa önerisi. Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi ile ilgili Manisa Milletvekili Vâsıf Bey ve arkadaşlarının  önerisi" Öğretim Birliği Yasası tasarısını sunanlar, bunun Tanzimattan beri süregelen, iki eğitim, değişik fikir ve duyguda iki insan problemini çözeceğini, eğitim sisteminin artık bir millet yetiştireceğini ifade ederler. Kuvay-i Milliyeci Manisa-Saruhan milletvekili Vasıf Çınar'ın hazırladığı yasa  yedi maddeden oluşur. Bu yasa, din devletinden ulus devletine geçişte önemli bir kilometre  taşı olur.

1923-1946 DÖNEMİNDE TÜRKİYE'DE EĞİTİM VE KÜLTÜR

            1923-1946 dönemi  "Devrimci Cumhuriyet" dönemi olarak adlandırılır. Bu dönem Cumhuriyetin, ulus devletin inşa dönemidir. Bu dönem, eğitim ve kültürde çok değerli atılımların yapıldığı sürece karşılık gelir. Dönemin Milli Eğitim Bakanları "Vasıf Çınar, İsmail Sefa, Mustafa Necati, Dr.Reşit Galip, Saffet Arıkan, Hasan-Ali Yücel" aydınlanma devrimine emekle, tutkuyla ve birbirlerini tamamlayarak emek vermişlerdir. Vasıf Çınar döneminde  "Öğretim Birliği Yasası", İsmail Sefa döneminde "I. Heyet-i İlmiye Toplantısı" ve Cumhuriyet Türkiye'sinin eğitimi üzerinde düşünsel yol haritası belirlenmiştir. Mustafa Necati (1926-1929) döneminde  Milli Eğitim Bakanlığının çatısı oluşturularak  ülkenin aydınları bakanlık çatısında toplanır.  Necati Döneminde, Gazi Eğitim Enstitüsü açılır, Harf devrimi yaşama geçer, Millet Mektepleri kurulur, Talim Terbiye Kurulu kurulur, Köy Muallim Mektepleri açılır, yurt dışına öğrenci gönderilme projesi uygulamaya girer, öğretmenlik meslek onuruna yönelik çabalar  bu döneme damgasını vurur.  Dr. Reşit Galip (1932-1934) döneminde halkevleri, halkodaları açılarak toplumun demokratikleşmesine yönelik çabalar öne çıkar. Ayrıca 1933 Üniversite reformuyla Darülfünun kapatılarak Cumhuriyetin üniversitesine  dönüştürülür. Nazi zulmünden kaçan Alman bilim insanlarının Türk Üniversitelerinde görev alması  bu dönemlerin önemli kazanımı olmuştur. 1936-1938 arası Milli Eğitim Bakanı olan  Saffet Arıkan'ı döneminde  Köy Enstitülerine giden yolculukta kilometre taşı olacak olan Eğitmen Kursları  İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'un yoğun çalışmalarıyla hayata geçtiğini görüyoruz. 1938-1946 arası  Hasan-Ali Yücel'in bakanlık süreci, Mustafa Kemal'in 1940'lı yıllara taşındığı aydınlık bir dönemdir. Bu dönem, şuralar ve kongreler dönemidir. Ayrıca Tercüme bürosu ve klasiklerin tercümesi, opera ve konservatuarın açılışı, müzeler, ansiklopediler,  yeni fakülteler, 1946 demokratik üniversite  yasası hayata geçer. Bu dönemin en önemli kazanımı, köyü kendi çocuklarıyla içten canlandıracak olan ve köyün sınıfına değil köye öğretmen yetiştirme projesi olan  özgün Köy Enstitüleri tasarımıdır.

            1923-1946 döneminin en önemli özelliği göreve gelen Milli Eğitim Bakanlarının çoğunun Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katılmış, önderlik yapmış  ülke aydınlarından oluşmasıdır. Bir ikinci özellik de bu  dönemde Milli Eğitim Bakanlarının çalışmalarında bir süreklilik ve bütünselliğin egemen olmasıdır. Bir başka nokta  onların Cumhuriyetçi, devrimci bir geleneği sürdürmeye yönelik heyecanıdır. Yücel döneminde, Cumhuriyet Eğitim Devriminin tüm kazanımları hayata geçirilmiş ve uygulanmıştır.

1946-2002 DÖNEMİ

            1946-47 süreci Devrimci Cumhuriyette ilk kırılmaların yaşandığı bir dönemdir. Köy Enstitülerinin kurucuları Yücel ve Tonguç'un görevlerinden ayrılması, Sabahattin Ali'nin öldürülmesi, Tan gazetesin yıkılması, CHP'de parti içi sağ bloğun yönetime gelmesi  Cumhuriyetin aydınlanma sürecindeki gerileme döneminin ilk işaretleri olmuştur. 1950 yılında Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi, Köy Enstitülerinde karma eğitime son verilmesi ve 1954 yılında enstitülerin kapatılarak ilköğretmen okullarına dönüştürülmesi, Demokrat Parti döneminde dinin araçsallaştırılması, tarikat ve cemaatlere alan açılması ile  gerileme süreci devam etmiştir. 1960 İhtilalinden kısa bir süre sonra iktidara gelen Adalet Partisi iktidarı zamanında da klasik Türkiye sağının tarikat ve cemaatlerle yol arkadaşlığı sürmüştür. 1980 yılına kadar süren süreçte  gelişen demokratik öğretmen hareketi ve ülkenin demokratik güçleri MC iktidarlarının yarattığı tahribatı, Cumhuriyet  Eğitim Devrimindeki gerilemelere karşı yiğit  ve çok değerli barikat oluşturmuştur. 1980'de askeri darbesinin  ürettiği anti-demokratik yönetim ile ülkenin tüm demokratik yapılarını çalışamaz hale getirmiş, binlerce insanın özgürlüklerini hapsetmiştir. Bu  kez darbeyi yapanlar da  dinsel söylemleriyle sürecin gerilemesine  imza atmışlar. Dünyadaki küreselleşme rüzgarlarının esmeye başlanan bu dönemde eğitim ve sağlığın piyasalaşması  dünya gündeminden ülke gündemine taşınmıştır. Bu dönemde sağ partilerin Cumhuriyet ve laiklikle ilgili duyarsızlıkları nedeniyle Cumhuriyet Eğitim Devrimi  kazanımlarının kaybı devam etmiştir.

2002-2025 DÖNEMİ

            Cumhuriyet nasıl ilk 23 yılda inşa edilmişse son 23 yılda da yok edilmesi süreci egemen olmuştur. Ülkenin iyi yetişmiş genç insanları geleceğini Batı'da ararken Türkiye Pakistan, Afganistan, Suriye'den gelen niteliksiz göçmenlere kapı açmaktadır. Tümüyle tarikat ve cemaatlerle işbirliği içinde çalışan Milli Eğitim Bakanlığı tüm projelerinde laik eğitimi yok etmeye yönelik projeler öne çıkmıştır. 4+4+4 yasası, akıl ve bilimi dışlayan müfredat değişiklikeri, ÇEDES projesi, Öğretmenlik Meslek  Yasası ve Akademisi, sıbyan okulları, sayılar ve türleri  arttırılan imam hatip okullarıyla toplum 1924 koşullarına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Siyasal İslamcı eğitimden geçen, seküler eğitim alanlar ve özel okul mezunları olmak üzere  üç tip yurttaş karşımıza çıkmakta, ulusal duygu birliği tümüyle yok edilmekte sonuçta her alanda toplumsal eşitsizlikler karşımıza çıkmaktadır. Öğretim Birliği Yasasının yürürlüğe girmesinin 101. Yılında maalesef durum böyle. Bu durum  ülkenin geleceği adına sürdürülemez.

CHP, EĞİTİM REFORMU VE NE YAPMALI?

            Son bir yılda  eğitim alanında CHP'de Sayın Suat Özçağdaş ile başlayan etin, değerli  çalışmalar yapılmakta ve aydınlardan, eğitimcilerden,  akademisyenlerden oluşan 25 komisyonla "nasıl bir eğitim reformu" tartışmasını yapılmaktadır. Yine CHP'nin il, ilçe örgütlerinde eğitim sekreterlerini bu çalışma sürecine katılarak  eğitim sorunlarının tabanda tartışılmasını sağlamaktadır. Ülke insanları ayrıştıran, kamplara bölen bu siyasal iktidardan  sağlam bir yol haritası ve programla  demokratik süreçlerle kurtulmak en önemli çıkış noktası olmalıdır.  İlerici siyaset kurumu okul öncesinden yüksek öğretime,  eğitim reformu taslağı ve net bir duruşla   bu kötü gidişi sonlandırabilir. Eğitimin tüm basamaklarında, laik demokratik bilimsel eğitimi temel alan çağdaş eğitim temel alınmalıdır.  Okul öncesi eğitimde 4-6 yaş zorunlu eğitim kapsamına alınmalı, çocukların gelişim süreçlerini yok eden sıbyan okulları kapatılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı yasasında bahsedilen görevlerine dönmesi sağlanmalı ve eğitimle ilişkisi sonlandırılmalıdır. Din eğitimi veren imam hatip okullarının programları yeniden yapılandırılmalı, teoloji ve felsefe dersleriyle güçlendirilmelidir. Üniversite özerkliği mutlaka sağlanmalı ve iktidarın arka bahçesi olma durumu sonlandırılmalıdır. Eğitim fakülteleri Köy Enstitüleri kazanımlarından da esinlenerek yeniden yapılandırılmalı  ve  öğretmenlik mesleği güçlendirilerek  nitelikli öğretmen yetiştirilmesi amaç edinilmelidir. Eğitim fakültelerini yok etmeyi amaçlayan öğretmen akademileri kapatılmalı, eğitim fakülteleri olnakları, uygulama alanları ve işliklerle güçlendirilmelidir. Mesleki teknik eğitim gözden geçirilmeli, bu okullar güçlendirilmeli ve çocuk işçiliğini öne çıkaran MESEM projesi iptal edilmelidir. Nitelikli, eşitlikçi  kamusal eğitimi ülkenin her köşesinde  yaygınlaştırılarak güçlendirilmeli, sayısı hızla artan, eşitsizlik üreten  özel okul sayıları sınırlandırmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığının tarikat ve cemaatlerle ilişkisi mutlaka sonlandırılmalı ve bu yapılar  denetlenebilir hale getirilmelidir.

             Eğitim bir insan hakkıdır. Bu anlayışla  kız öğrencilere ve yoksul ailelerinin çocuklarına yönelik pozitif ayrımcı yaklaşımlar öne çıkmalı ve eğitim, doğuştan getirilen yetileri ortaya çıkaran  "insanlaşma, toplumsallaşma, özgürleşme" süreci olarak bakılmalıdır.    

YAZARIN DİĞER YAZILARI