'DOĞAL ÇEVREMİZ' ELİMİZDEN KAYIP GİDİYOR, UMURUMUZDA DEĞİL !?
Marmara Denizi'nde sıkça görülen ve her yıl artarak devam eden 'Müsilaj Belâsı', Ege Denizi'nden sonra, şimdi de Akdeniz'deki Mersin kıyılarında görülmeye başlandı...
Mersin Üniversitesi dalış ekibi başkanı Prof. Dr. Deniz Ayas; "Körfezin kirletici gücü çok fazla olduğu için, 'müsilaj ve alg' patlamaları görüyoruz!.. Kentsel arıtma sisteminin çok yetersiz olması nedeniyle, evsel ve sanayi atıkları, denizdeki azot ve fosfor yükünü arttırıyor!.. Arıtma sistemleri hemen iyileştirilmeli, yoksa Mersin Körfezi'nde de bu müsilaj tehlikesi kalıcı hale gelecek, denizdeki canlı yaşamı sona erecek, çevrede kokudan durulamayacaktır" diye açıklama yaptı...
Aynı uyarıları bilim adamlarımız Marmara Denizi ve İzmir Körfezi için de yapmış, şimdiye kadar istenilen düzeyde çalışmalar görememiştik!.. İşte sonuçta onların dedikleri bir bir ortaya çıktı, Marmara Denizi sizlere ömür, günden güne kendi ellerimizle ölürken; şimdi sıra Ege ve Akdeniz'e geliyor işte!.. Bu işin şakası mı var !? Milyonlarca insanın yaşadığı şehirlerin kanalizasyonunu yeterince arıtmadan bu denizlere akıtırsanız, masraflı olduğu için bir türlü 'arıtma cihazlarını' düzenli ve yeterli çalıştırmayan fabrikaların denetimlerini adam gibi yapmazsanız, sonuçta yine kendimize kötülük ediyoruz tabii...
Eğitimli toplumların nehirleri, gölleri, körfezleri pırıl pırıl dururken, neden bizim gibi ülkelerde bu 'Çevre Sorunları' yaşanıyor acaba !? Bu işin ilk ve tek çözümü de "Eğitim, Eğitim, Eğitim!.." Bizim gibi ülkelerin insanları okullarda yeterince çevre için eğitilmedikleri için; gezmeye, eğlenmeye ve dinlenmeye gittikleri nehirlere, göllere, körfezlere bütün çöplerini atarlar!.. Elinde biten sigarasını, işi biten kâğıt-bez-yiyecek parçalarını, kirlenen çorap veya mendilini, eskiyen bisiklet veya araba lâstiklerini...filân, her şeyi, ama her çıkıntımızı bizler buralara atarız, sonuçlarını hiç de düşünmeyiz!.. Neden? Çünkü okullarımızda bu konudaki yeterli dersimizi almıyoruz da ondan!.. Ailede anne-baba böyle olunca, onarın yetiştirdiği çocuklar da onlara benziyor, bu zincirleme hata devam edip gidiyor işte... Evet, bu 'Müsilaj' konusu sebep değil, acı bir sonuçtur!..
Yıllardan beri denetimsiz bir biçimde her yere kazdırdığımız çok derin 'Artezyen Kuyuları' yüzünden, bugün birçok akarsuyumuz ve göllerimizi kuruttuk!.. Kolay yoldan sulama ypıp, kestirme yoldan kazanç sağlayalım derken, binlerce yıllık tahıl ambarımız olan 'Konya Ovası'nın anasını belledik!.. Artık her yerde çapı 80-100 Metreyi bulan 'Obruklar' oluşmaya başladı... Bunun tek suçlusu kimler? Tabii ki yine eğitimsiz Konyalı çiftçilerimiz!..
Eskiden (1960'lara kadar) bizim 'Bozüyük Köyü' altındaki binlerce dönümlük arazilerde, harika üzüm bağlarımız vardı!.. Bu üzüm bağları arasında adam boyu kanallar olur, toprağın fazla suyu bu kanallardan Akçay Deresi'ne akar, toprak su ve nemden kurtulur, çok verimli üzümler elde edilirdi!.. Bizim çocukluğumuzda bile, günlerce at-eşek-develerle taşınan bu üzümlerden çok miktarda 'Kuru Üzüm' ve 'Pekmez' elde edilir, köy halkı hiç 'Şeker' ihtiyacı duymadan, yıl boyunca bu doğal besinlerden yararlanırlardı... 1945'te biten II. Dünya Savaşı sonrası çiftçilere teşvik edilen 'Tütüncülük' yüzünden, köylülerimiz bu üzüm bağlarını bile 'Tütün Tarlası' yapmaya başladı ve aradaki bu derin kanalları kapatarak, o eski düzeni yer ile yeksan ettiler, arada kalan üzüm bağları da aşırı nem yüzünden kuruyup gittiler, şimdilerde ise yerlerinde yeller esiyor, yerlerinde de buğday-mısır sapları sırıtıp duruyor!..
İşte bu verdiğimiz tüm örnekler bu ülkede yaşandı ve bugünlere böyle geldik dostlar!.. Hani Yaz günlerinde buz gibi sularını içtiğimiz o güzel Kuyularımız nerede? O kınalı ve lezzetli üzümlerimiz nerede? Hani pırıl pırıl derelerde balık tuttuğumuz, yıkandığımız, hatta suyunu içtiğimiz o akarsularımız nereye kayboldular? Hepsini kendi ellerimizle mahvettik, bunları geri getirmemiz de yine eğitimli insanlarımızla yine bizim kendi ellerimizde!.. Sakin KOŞAR...