ABD'NİN ÜLKEMİZİ BÖLME ÇABALARI -3-

ABD'NİN ÜLKEMİZİ BÖLME ÇABALARI -3-

 

Ülkenin bütünlüğünü, birlik ve beraberliğini korumak günden güne zayıflıyor. Ülkemizin dünya üzerindeki konumunu göz önüne alırsak, birlik ve beraberliğimizin önemi daha çok çabanın gösterilmesini gerektiriyor. İktidar ve iktidar ortakları birinci derece de sorumludurlar. Toplumun bir arada tutulması hepimizin görevidir ama esasen iktidarın izlediği politikalar da, ayrıştırıcı değil, birleştirici olmasına dikkat etmesi gerekir. Bu iktidara akıl verme değil, ülkenin geleceği için, toplumun birlik ve beraberliği için çok önemlidir.

Batının ve ABD'nin ülkemiz hakkındaki düşüncesini bilmeyen yok gibidir. Ülkenin yer altı, yer üstü kaynaklarını sömürmeleri yetmiyormuş gibi, bir de onlar için ölmemizi istiyorlar. Ülkenin bölünmesinin, küçük parçalara ayırarak, parçalanmasının kendi çıkarları açısından öngörmektedirler. ABD'nin amacını açık açık söylemesi, uygulaması hakkında onlarca yazı yazılmış, hükümetler uyarılmıştır. Fakat bu uyarılara rağmen son elli-altmış yılda, emperyalist devletler, büyük ilerleme kaydettiği bir gerçektir. Yani demektir ki, ülkenin bölünmesine ramak kalmıştır.

Son yirmi-otuz yıldır izlenen politika, ülkemizi hem ekonomik, hem manevi hem de bölünme ile karşı karşıya getirdi. Üniter devleten sisteminden, eyalet sistemine geçmemizi, bir Ortadoğu ülkesi olmamız istenmektedir.

"1989 yılında, dönemin Başbakanı Turgut Özal, yurtdışı gezisinden döndüğünde Türkiye'de il sayısının artırılması ve illerin büyük şehir statüsüne geçirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Özal, bu sistemin Kürt sorununu çözmekte etkili olacağını savunmuştur. Danışmanlarından biri olan Cengiz Çandar, Özal'ın bu sistemi federal bir yapıya geçişin ilk adımları atmayı planladığını yazmıştı.

Büyüyerek Küçülmek

Mahir Kaynak: ABD ve Rusya, bizi sevdikleri için değil, kendi çıkarları için Türkiye'yi büyüteceklerdir. Ancak bu büyüme, büyüyerek küçülme anlamına gelir."  (Mustafa Ekşi Medya-Berlin)

1980 faşist darbeden önce, o güne kadar, kamu-özel girişimi olan "Karma Ekonomi"  uygulanıyordu. Cumhuriyetin tüm kazanımları korunuyordu. Yolsuzluk, rüşvet, görevi kötüye kullanma yok muydu; elbette vardı, fakat günümüz gibi kurumsallaşmamış münferit olaylardı.  

Özal'ın darbeden önce yirmi dört ocak kararlarını getirmiş, meclis reddetmişti. Bununla birlikte kışkırtılan gençlik! 1980 faşist askeri darbesiyle alt-üst oldu, yabancı sermayenin önü ardına kadar açıldı. Yer altı-yer üstü kaynaklarımız dış sermayenin işgaline uğradı. Yapılan özelleştirmemelerle, Cumhuriyet kazanımları bir bir yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekildi. Üretim yıldan yıla azaltıldı. Kaynaklar yabancı sermayenin kasalarına akmaya başladı. Ülke halkı günden güne fakirleşirken, ahlak bozuldu, üçkâğıtçılar, yalancılar, soyguncular arttı. "Benim memurum işini bilir" diyen Özal, hırsızlığı, çalmayı çırpmayı teşvik etti. "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" diyenler arttı. Liyakatsiz insanlar önemli yerlere getirildi. Bu gidişi gören aydınlar bir bir oradan kaldırıldı. Ne yazık ki, bunların önünü açan Özal başta olmak üzere, bu güne gelene kadar tüm politikacıların katkısı vardır.

Bu gün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "Umut hakkından yaralansın" diyerek Öcalan'a af istemesi, bunu da PKK'nın silah bırakmasını, kendini feshetmesi şartıyla çağrı yapması düşündürücüdür. Yıllarca muhalifleri terörle işbirliğiyle suçlayan Bahçeli, bir anda barış güvercini uçurması hiç inandırıcı değildir. Akla şu soruyu getiriyor, düğmeye kim bastı? Bu çağrı kimin yararınadır? Bu düğmeye basanların arasında dış güçler var mıdır? Bu çağrıyla birlikte ülke federasyona mı bölünecek? Kırk yıldır PKK terör örgütü destekleyen emperyalistler, yârin başka bir örgüt kurdurup saldırtmayacağını kim garanti edebilir. Kırk yıldır ölen, öldürülen şehitlerin hesabını kim verecek? En son en önemli soru da, ülkenin bölünmesini isteyenlerin, istekleri yerine mi getirilecektir?

Daha birçok soru sorulabilir. Kan dursun, barış olsun derken, bir taraftan da kan ve gözyaşının artması yönündeki baskıların devam etmesi bir çelişki değil midir? Demokrasinin, adaletin, eşitliğin, alın terinin, kardeşliğin ortadan kaldırılması devam ederken, barışın sağlanması mümkün müdür?

Tüm bu soruların havada kaldığı bir ortamda, birilerinin veya sömürgecilerin yararına olan bir yaklaşımın karşılığını Mustafa Kemal Atatürk yüz yıl önce "Gençliğe hitabet"le vermiştir.

Saygılarımla.

 

Kemal Gürbüz

Şair, Yazar-Devlet Sanatçısı

29.03.2025 

YAZARIN DİĞER YAZILARI