BUGÜNLERE, ÖYLE BİRDENBİRE GELİVERMEDİK !?

Arkeolojik kazılarda yeni yeni bulgulara ulaşıldıkça, bizim 'İnsanlık Tarihi' ve Çağların başlangıç yılları da her daim değişiyor; kimi çıkıp 8 ile 12 Bin yıl diyor, kimi 30 Bin yıl, kimisi de 72 Bin yıl diyor!.. Bendeniz de bilim insanı olmadığım için bunu bilemiyorum, ne dedilerse onlara inanmak durumunda kalıyorum işte... Ancak, insanlık geçmişindeki gelişmeler, öyle sabahtan akşama, öyle kolayca ve birdenbire olmadığının bilincindeyiz... 

Örneğin; bir 'Tekerleğin İcadı' Mezopotamya'da M.Ö. 3.500 yıllarında gerçekleşmişti... Tam 300 yıl kadar bu tekerlek, hiç ulaşımda kullanılmadı, tekerlekli ve tahta  'at-öküz-manda arabaları' ancak M.Ö. 3.800 yıllarında insanlık hizmetine sokulabilmişti... İki tekerlekli savaş arabalarını ise yine Mezopotamya'da M.Ö. 3.000 yıllarında 'Sümerler' kullandılar, M.Ö. 2.000 yıllarında da bunların daha gelişmiş ve hızlı olanlarını Mısırlılar ile Hititler kullanmışlar, ondan sonra bütün dünya ordularında kullanılmaya başlanmıştı...  Bugün 2025 yılındayız, aradan geçen tam '5.825 yılda' geldiğimiz noktada ise; şu anda 'sesten hızlı' araçlarda yine bu tekerleklerin en gelişmiş hallerini kullanıyoruz!.. Ama bu bizim tam 5.825 yılımızı aldı... 

İnsanlığın ve teknolojinin gelişmesini bilim insanlarının bazıları tekerleğin icadına, bazıları 'iğnenin' ve 'pusulanın icadına', bazıları da 'paranın icadı' ve 'ateşin bulunmasına' bağlarlar... Tabii ki hepsinin de etkisi vardır ama, bu gelişmeleri bir tek icada bağlamak bence doğru değildir!.. Bunların yanında, 'yerleşik düzene geçişin ve tarımın da büyük katkıları vardır... 

Keza, insanların giyim-kuşam değişikliklerinin de binlerce geçmişi vardır... Eskiden sadece avlanarak karınlarını doyuran ilk ilkel insanlar, öldürdükleri hayvanların etini yer, derilerini giyer, kalın derileri ayaklarına (ayakkabı niyetine) sarar, tüylerini örtünür, kemiklerini de 'silâh' olarak kullanırlardı... Örneğin bir takunya bile, yine M.Ö. 3.000 yıllarında Mezopotamya'nın Ur şehrinde ortaya çıkmış, oradan 'Ortadoğu'ya yayılmış, bunu en iyi dizayn eden ülke ise, 'Hollanda' olmuştu... Daha Osmanlı döneminde bile, bunun en iyisi 'Çınar ağacından' yapılan takunyayı, sadece Osmanlının 'Saray Kadınları, Paşa-Vali-Zengin Tüccar Eşleri ve Kızları ile Köy Ağası Karıları' giyebilirlerdi... Alt tarafı ağaçtan yapma tahta  bir terlikti; ama fakir-fukara kadınları bunları alamaz, zaten köy ve tarla işlerinde de pek çalışmayı kolaylaştıran bir giysi değildi... Ancak, '4-5 cm' yüksekliği olduğu için, ev hanımlarını biraz daha boylu-poslu gösterdiğinden, yürürken çıkardığı takırtılı ve tatlı sesten dolayı tercih edilirdi... Bunu sadece ünlü Osmanlı Hamamlarında erkekler de giyer, dışarda asla giymezlerdi... Halkımız da, sadece bu takunyalar için; "Ayağında takunya/ Takkır-tukkur gidiyor..." diye türkülerini yaparlardı... 

Evet, bugün insanlığın gelişmiş ve en 'Çağdaş' yılları deniliyor ya, siz onlara aldırmayınız... Eskiden insanlar doğal besleniyor, sürekli hareket ettikleri için yediklerini yakıyor, daha güçlü-kuvvetli ve daha sağlıklı oluyorlardı... Peki, şimdi 'Çağdaş İnsanlar' neler tüketiyorlar? Daha çok ürün almak için sunî gübreli, tarım ilâçlı, genetikleriyle oynanmış tohumların bitkileri, dana çok et üretmek için hayvanlara verilen sunî vitaminlerle balon gibi şişirilmiş hayvan etleri yediriyorlar, yalan mı? Dayanıklı olması için, 'hazır gıdaların' içine konulmadık madde bırakılmıyor, bunlar da biz insanlarda çağımızın hastalığı "Kanser-Şeker-Tansiyon-Kalp Krizi' arızalarına sebep oluyor!.. Parası olup da yiyebilenler bu hastalıklara, parası olmayıp da yiyemeyenlerde de zayıflığa, şişmanlığa, kansızlığa, görme bozukluğuna, güçsüzlüğe ve mikroplara karşı dirençsiz vücutlara sebep oluyor!.. 

Evet, bugünlere kolay gelmedik!.. Bize bu doğal çevreyi bırakan büyüklerimizi rahmet ve minnetle anarken; biz de mevcut doğal çevremize sahip çıkarak, gelecek kuşak çocuklarımıza da sağlıklı bir çevre bırakalım ki, yarın arkamızdan lânet okumasınlar!..          Sakin KOŞAR... 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI