Siz hiçbir tilkinin, aç bir köpeğin karnını doyurmak için kümesten tavuk çalıp da, ona ikramda bulunduğunu gördünüz mü? Ormanda bir ayının ağaç kovuğunda bulduğu petekli balı getirip de, o ormanda görevli ‘Orman Muhafaza Memuruna’ hediye ettiğine şahit oldunuz mu? Bir köpekbalığının, aç yunus balıklarını doyurmak amacıyla kefal avlandığına tanık oldunuz mu? Ya da bir şahinin, avladığı bir kekliği götürüp de kartal veya atmacalarla kardeşçe paylaştığını gördünüz mü?
Doğadaki –insanlar hariç- bütün canlılar kendileri için avlanırlar, kendi karınlarını doyurmak için çaba sarf ederler!.. Karıncalar ve balarıları dışında, hiçbir hayvan ‘stok’ yapmaz!.. Karınları doyunca avlanmayı ve yiyecek aramayı bırakır, işlerine-güçlerine-yavrularına bakar, oynar-zıplar veya uyurlar!..
İçinde hep ‘hırs’ taşıyan insanın ise, karnı doysa da gözü doymaz!.. Kazandıkça, sahip oldukça, hep daha fazlasını ister!.. Kendine en yakın olan kişiyle bile hep rekabet ve kıskançlık krizi içindedir!.. İşte bu yüzden binlerce yıldır çevremizdekilerle savaşıyoruz, vuruşuyoruz, onları gasp ediyoruz, işgal ediyoruz!.. Günümüzde kılık değiştirmiş olan bu huyumuz, hâlâ aynen devam ediyor!.. Ama biz bunun adına artık; “Demokrasi Götürme, Ticaret, Siyaset, Diplomasi, Antlaşma, Sözleşme” diyoruz!..
29 Kasım akşamı gazeteci Enver Aysever’in konuğu, “Mandıra Filozofu” namıyla gönüllerimizde taht kuran, sanatçı ve senaryo yazarı, sayın Müfit Can Saçıntı idi… İlgiyle dinlediğimiz programın tamamı “Felsefi Düşünceler” idi… Her şeye karşı, özellikle de çalışmaya, teknolojiye ve paraya karşı olan ‘Mandıra Filozofu’ fikrinin Birol Güven’le nasıl oluştuğunu, bu karakterin dizide nasıl meşhur olduğunu, sadece iki bölüm düşündükleri bu tiplemenin halk tarafından sevilmesi nedeniyle, nasıl tam 105 bölüm devam ettiğini, sonuçta bir de nasıl sinema filmi yapıldığını, araya ilginç anılarını da koyarak anlattı…
Anılarından biri şöyleydi: “Bir kahvede otururken cep telefonu ile konuşuyordum… Biri yaklaştı ve ‘hani siz cep telefonuna karşıydınız, niye kullanıyorsunuz?’ diye sitem edip, sonra da güldü… Müsaade isteyip oturdu… 45 yaşında ve çok zengin biriymiş… Bizim ‘Mandıra Filozofu’ filminden etkilenip, o da bir çiftlik almış, inek beslemiş, deniz motoru almış… Benim gibi bir süre yaşamış, balık avlayıp, domates yetiştirmiş, sonra da bu hayattan sıkılıp, eski villasına geri dönmüş… Ona dedim ki; ‘bu yaşam tarzı bir kültürdür!.. Siz oraya gerçekten istediğiniz için değil, beni taklit etmek için geldiğinizden yapamazsınız, sıkılırsınız tabii’ dedim… Adam bana hak vererek, memnun bir şekilde yanımdan ayrıldı…” dedi…
Bir de şunları söyledi: “Bana göre günlük çalışma süresi 4 saate indirilmeli, insanoğlu hep para karşılığı başkaları için değil, biraz da kendisi için yaşamalı!.. 20 yaşına kadar okul, askerlik, çıraklık; ondan sonra 65 yaşında emeklilik!.. Zati bizim insan ömrü ortalamamız 70 yaş, yani biz sadece emeklilikte 5 sene yaşamak için mi bu kadar çalışıyoruz!? Bu olmaz!.. Bence insanlığı sömüren ‘Kapitalizmin’ beyin ölümü gerçekleşti, önümüzdeki yıllarda insanlar daha rahat, daha doğal ve gönüllerince yaşayacaklar diye düşünüyorum?” dedi…
Bazılarına göre bu düşünceler saçma-sapan görüşler gibi gelebilir? Ama tarihe baktığımızda, doğadaki diğer canlı yaşamlarını incelediğimizde, bir de uzay çalışmaları sonucu yeni gezegenlerde ileride oluşacak yeni hayatları düşününce; şimdiki dünyamızdaki bu çalışma koşulları, kurallar, kazanmaya doyamayan patronlar ve genellikle askeri disiplinle ezilen çoğunluk… gibi uygulamalara, insanoğlunun artık bir ‘DUR!’ deme vaktinin geldiğini söyleyen bu ünlü felsefeciler haklılar!. Ben de aynen öyle düşünüyorum? Sakin KOŞAR…