Gökova.
Rüzgârın adını aldığı, denizin sabırla kıyıya mitler fısıldadığı o kadim körfez. Antik Karia'nın tanrılarla insanlar arasında kurduğu sessiz anlaşmanın bugüne kalan izlerinden biri. Zeytin ağaçlarının gölgesinde sadece doğa değil, binlerce yıllık bir hafıza yaşar burada.
İşte o hafızaya uzanan beton tehdidine karşı açılan hukuki mücadelede, Danıştay son sözünü söyledi.
Gökova korunacak.
Nokta...
Muğla Büyükşehir Belediyesi'nin, Gökova Körfezi'ndeki doğal sit alanlarının yapılaşmaya açılmasına karşı açtığı dava, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun kesin kararıyla sonuçlandı. Yüksek mahkeme, sit statülerinin düşürülmesine yönelik işlemleri hukuka aykırı buldu ve yapılaşmanın önünü kapattı.
Kararda dikkat çekici bir vurgu vardı.
Gökova için hazırlanan bilimsel raporlar, bu eşsiz coğrafyanın ekolojik bütünlüğünü yeterince ortaya koyamıyordu. Flora ve fauna verileri eksikti, su kaynaklarının kırılganlığı göz ardı edilmişti. Oysa Gökova, parça parça değil; bir bütün olarak korunması gereken canlı bir ekosistemdi. Danıştay, tam da bunu hatırlattı.
Bu karar sadece bir hukuki zafer değil.
Gökova'yı rüzgârıyla, sazlığıyla, caretta carettalarıyla, endemik bitkileriyle bir "arsa" değil, yaşayan bir varlık olarak gören anlayışın teyidiydi.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras kararın ardından yaptığı açıklamada bu duruşu net biçimde özetledi.
"Gökova gelecek kuşakların ortak doğal mirasıdır. Bu karar, çevreyi ve kamu yararını esas alan duruşumuzun doğruluğunu göstermiştir."
Belki de antik çağda Gökova'yı koruyan şey, tanrıların gazabına duyulan korkuydu.
Bugün ise onu ayakta tutan; bilimin, hukukun ve vicdanın hâlâ birlikte konuşabiliyor olması.
Rüzgâr hâlâ aynı yönden esiyor Gökova'da.
Ve bu kez, doğa biraz daha rahat nefes alıyor.