Kabulünün 100'üncü Yılında Devrim Yasaları

Kabulünün 100'üncü Yılında Devrim Yasaları

18. yüzyıl sonlarında rönesans, reform, aydınlanma ve sanayi devrimi gibi gelişmeleri yaşamış batı toplumlarında emperyalist yapılanmalar güçlenirken kendini bilimsel gelişmelere kapatmış olan Osmanlı İmparatorluğu çöküş dönemindedir. Batının gözünde imparatorluk "hasta adam", toprakları da paylaşılmaya açık, ham madde kaynağı olarak görülmektedir. Bazı Osmanlı aydınları, imparatorluğu içinde bulunduğu bu durumdan kurtarmanın çaresini batılılaşma - modernleşmede görürler.  Bunun da eğitim ile olabileceğini devlet adamlarıyla paylaşırlar. Bu dönemde sürekli toprak kaybetmekte olan Osmanlı İmparatorluğu, işe askeri okulları modernize etmekle başlar. Ordunun subay, teknik eleman ve doktor gereksinimini karşılamak için, çağın gereklerine uygun okulların açılmasına başlanır (Güven, 2010).
Bu amaçla;
. Mühendishane-i Bahri-i Humayun (1773)
. Mühendishaney-i Berr-i Humayun (1793)
. Tıphaney-iAmire veCerrahane-i Mamure (1826)
. Mekteb-i Ulum-u Harbiye (1834)
. Muzika-i Humayun (1834) gibi okulların kurulduğu görülür (Koçer, 1991).
Ancak, medreselerden mezun olanlar, çağdaş eğitim düzenine göre kurulmuş harbiye, tıbbiye ve mühendislik gibi okulların ders programlarını izlemekte zorlanırlar. Bunun üzerine sıbyan mektepleri iptidai mekteplere dönüştürülmüş, rüştiye ve idadi gibi yeni eğitim kurumları açılmıştır. Bu yeni açılan okulların gereksinim duyduğu öğretmenleri yetiştirmek için de Darülmuallimin-i Rüştiye (16 Mart 1848) gibi yeni meslek okulları açılmıştır.
Bu gelişmeler sonunda toplumun eğitim yapısında mektepli, medreseli ve yabancı azınlık okulları olmak üzere farklı amaç ve yönetimleri olan üçlü bir yapı oluşmuştur. Ziya Gökalp bu yapının toplum yapısında ulus bütünlüğünü bozduğunu ifade ederek "terbiye usulünü birleştirmedikçe hakiki bir millet olmamız mümkün müdür"? diye sorarak ve Tanzimat döneminde eğitimde açılan modern okulları örnek göstererek: çağdaş eğitim düzenine göre kurulmuş olan okullar örnek alınarak eğitimde birlik ve çağdaşlaşma sağlanmalı görüşünü paylaşmıştır.
Atatürk, 31 Ocak 1923'te İzmir'de halka yaptığı bir konuşmada "Milletimizin, memleketimizin irfan yuvaları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı, kadın erkek aynı şekilde oradan yetişmelidir." demiştir.
Atatürk, "Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fen haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir." diyerek akıl ve bilimi referans kılmıştır. Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti'nin "fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" kuşaklarla yükseleceğini ısrarla anlatmıştır (S.D. C.II. 1959).
3 Mart 1924 tarihinde 429, 430 ve 431 sayılı devrim yasaları Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. 429 sayılı yasayla Şer'iye ve Evkaf Vekaleti (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırılmıştır (Altunya, 2008).
Saruhan (Manisa) milletvekili Vasıf Bey (Çınar) ve arkadaşları hazırlamış oldukları Tevhid-i Tedrisat yasa tasarısını meclis başkanlığına vermişlerdir. Yapılan görüşmeler sonucunda 3 Mart 1924'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen 430 sayılı yasa ile medrese mektep ayrılığı kaldırılmış, Türkiye Cumhuriyet sınırları içindeki bütün okullar (yabancı ve azınlık okulları dahil) Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmıştır. Böylece eğitim kurumları bakanlık çatısı altında toplanarak eğitimin milli bir nitelik kazanması sağlanmıştır (Güven, 2008). 431 sayılı devrim yasasıyla da hilafet kaldırılmış ve devlet laik nitelik kazanmıştır.
Anayasaya göre; Türkiye laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir. Toplumun çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için, laik bir devlette yöneticilerin, din kurallarına göre değil, toplumun ihtiyaçlarına, akıl ve bilime göre karar vermeleri gerekmektedir.
Günümüzde, devlet yöneticilerinin laik devlet ilkesinden ayrıldıkları; "Ben ekonomistim." dedikleri ve toplumun ekonomik ihtiyaçlarını dikkate almadan "Ortada "nas" varken sana bana ne oluyor?" söylemiyle dinsel referansları esas aldıkları görülmektedir.
Bundan tam 100 yıl önce maarif vekili Vasıf Bey (Çınar) Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne getirmiştir. Bugünkü Milli Eğitim Bakanı ise "sizin tarikat, cemaat dediğiniz yapılara biz STK'lar (sivil toplum kuruluşu) diyoruz" diyerek yürürlükte olan devrim yasalarına rağmen akıl ve bilimden uzak, şeriat yanlısı vakıf ve derneklerle "ÇEDES" protokolü yapmış ve yapmaya da devam edeceğini belirtmiştir.
3 Mart Devrim Yasalarının kabulünün 100. yılında, Atatürk ilke ve devrimlerine, cumhuriyetimizin kazanımları olan laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitime toplum olarak sahip çıkmak her yurttaşın ulusal bir görevidir.
Dr. Mehmet BİLİR

Kaynakça:
Altunya, N. (2008) Türkiye'de Öğretmen Yetiştirme Deneyimi (1848-2008) İstanbul.  Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri (1959) cilt:2Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları. Ankara.
Güven, İ. (2010) Türk Eğitim Tarihi. Ankara: Naturel Yayıncılık.
Koçer, H.A. (1980) Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu: Ankara Rüzgarlı Matbaası.
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI