-  Bardakçı!
           Sesi gür, kesin. Dildeki "en az çaba yasa"sını en iyi uygulayanlardan biri olmalı.  Gözleri rıhtımda yürüyenlerde:
  -  Salmakis!
  -  Salmakis, Azka!
  O seslenirken cümlem yarım da kalsa susuyorum. Beni de laf olsun diye 
  dinlediğinin farkındayım.
  -  Teknenin adı niye Barbaros?
  -  Barbaros'un torunlarıyız ya! Oğlumun adı da Barbaros.
  -  Bu tekneler Bardakçı'dan başka yere gitmez mi?
  -  Gider, gitmez olur mu? Ama biz dolmuş kayıkçılığı yapıyoruz. 
           Barbaros, bütün gün Bardakçı ile liman arasında mekik dokuyan yedi tekneden biri. Ne zaman Bardakçı'ya varsam onlardan birini ya gelirken ya da limana dönerken görürüm. Eğer mavi derinliklerin bin bir halini seyre dalmışsam    başımı sudan çıkarmadan onları motorlarının seslerinden ayırt edebilirim. 
           İşte, Barbaros geliyor.
           Bu Keleş olmalı. Bu da Özmazı.
           Bu kesin Adalet'tir. Bunlar da Görgen, Aydın ve Akıncı.
           Diğer kayıkçılar, kırk elli metre ötemden yokmuşum gibi geçip giderken o, her seferinde seslenir. 
          -  Dubalardan dışarı çıkma. Kayık çarpacak.
        Bardakçı'nın suyu ne soğuk ne sıcaktır. Gece rüzgâr denizden esmemişse sabah denizin altı yedi kulaç dibindeki kumları tek tek seyredersiniz. Sahil görevlilerce her sabah temizlenir. Yerde tek sigara izmaritine dahi rastlayamazsınız. Buraya Bardakçı denmesinin nedeni ise içime elverişli suyudur. Daha yakın zamanlara dek kayıklarla oradan Bodrum'a su taşırlarmış.
         -  Oraya neden Zeki Müren koyu diyorlar?   
         Herkesin bildiğini niye soruyorsun gibisinden bakıyor. Yine de yanıtlıyor sorumu:
         - Zeki Müren denize orda girerdi de ondan.
         Birden dili çözülüyor:
         - Ekseriya öğleden sonra giderdi Bardakçı'ya. Yanında arkadaşları olurdu. O zamanlar Bardakçı'da hiç otel yoktu. Azka'dan denize indiğin köşede, hani ağaçlar var ya işte orada  kır gazinosu gibi bir yer vardı. O ağaçların altında oturur, denize oradan girerdi. 
     SALMAKİS
  Arzusu filizkıran 
  Ilgın kokulu
  Gölgesi alaca 
  Dilindeki hüzün 
  Kuş yeniği 
  İncir sütüyle yıkanmış.
  Sağ omzunda Afrodit,
  Solunda Hermes
  Okur yüzümüze 
  Tutkunun tarihçesini 
  Aşkı kerteriz almış.
  Öyküsü aynalara sır
  Gölü düdenine yenik  
  Asılsa küreklere 
  Testiler boş, 
  Güğümler bomboş.
  Boşu boşuna mıdır 
  Bu yasına dem tutuş?
  Akar tenden tene  
  Gün seli
  Siner iliklere 
  Geçmiş yazların özlemi
  Dökülür sağanak sağanak
  Adalar arası 
  Ses salkımları
  Saba, acemaşiran, 
  Muhayyerkürdi,
  Ve Kürdili.
  Yıkanıp sularında 
  Gel sen de er akşam
  Tara saçlarını 
  Burçlarında şehrin 
  Biraz çılgın, biraz bilge
  Gir koynuna hayatın
  Şiiri aşktır Bodrum'un
  Masalı Salmakis.
      -   Yarın Zeki Müren'in ölüm yıldönümü, diyorum.
     Beni duymuyor. Kayığa doluveren sekiz on yolcudan ücretleri toplamaya çalışıyor. Sözlü dilin yetmediği yerde işaret diliyle rahatça anlaşıyor yolcularla.
       Gözleri, rıhtıma doğru gelenlerde:
       -   Bardakçı!
       -   Salmakis, Azka, Charm.
       Kayıktan inmem gerektiğini biliyorum. Motor hırıltıları arasında rıhtım kalabalıklarına karışıyorum. İçimde tanımsız bir eksiklik. Şimdi önümden gelen şu gence: "Yarın Zeki Müren'in ölüm yıldönümü" desem büyük olasılıkla yüzüme "O da kim," diye bakacak. O kişi yabancı biri ise Zeki Müren adı ona bir zerrecik çağrışım bile sunmayacak; ama orta yaşlı bir hanımefendi ya da beyefendiyse, sevdiği bir sanatçının ölüm yıldönümünü unuttuğu için hayıflanacak. 
       Marina'yı hızla geçip tepeyi tırmanıyorum. Tepenin ardı Bardakçı. Koyu kuşbakışı seyretmek için Şapel'i geçip değirmenlere doğru yürüyorum. Balıkçının sözünü ettiği, Hermes'le Afrodit'in tapınakları nerede olabilir ki?  Ya şu Latin Ozan Ovidius'un Metamorphoses ( Dönüşüm) ünde anlattığı Salmakis'in aynasında yıkandığı göl nerede olabilir? Salmakis'in saçlarını taradığı tarağın yapıldığı mersin ağaçlarından bir örnek kalmış olabilir mi bir köşede?
        Gök mavi, deniz mavi. İkisinin arasında sarı eylül. Kulağımda bir ses:
        "Ne yeşil ne siyah ne toz pembedir
        Mavi dünyam benim ömre bedeldir
        Denizle bir örnek bir renktir
        Mavi dünyam benim ömre bedeldir..." 
        Az sanra Azka'nın önünden denize dalıp balıklara; 
        - " Menekşelendi sular, sular menekşelendi." ezgisini bulup getirin diyeceğim.  
        - Hay Allah, o kayıkçıya  Zeki Müren, Bardakçı'da dinlenirken yüzerken şarkı söyler miydi, diye niye sormadım ben!
       Birkaç adım sonra: " Hiçbir insan şarkıcı olur da şarkı söylemez mi; söylemiştir elbette." diye geçiriyorum içimden.
      Bardakçı, Bodrum'da güneşin doğuşunun seyredilebileceği en güzel koylardan biri. Onun Bodrum'un büyülü güneşini seyrederken: "Yılları durduracak/Güneşi doğduracak/ bir sevgi istiyorum" dizelerini mırıldanmadığını kim söyleyebilir ki?  
  Yorulduğu, bunaldığı anlarda Cem Karaca'nın "Ben suyumu kazandım da içtim/ Ekmeğimi böldüm de yedim /Alkışı duydum /İhaneti gördüm. " şarkısını söylememiş olabilir mi hiç? 
      Tepemde yakmayan bir eylül güneşi. Bardakçı koyu tıklım tıklım. Kulak kabartıyorum. Neredeyse  her iki üç şezlongda bir dil farklılaşıyor: İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Japonca, Hollandaca, Sırpça, Rusça, Polakça. Herkes Bardakçı'da eylülün hazzını yaşamaktan mutlu. Aklımda tekne kaptanının söyledikleri:
      - 1992'ye dek o koyda yapı olarak sadece Zeki Müren'in gittiği o gazino vardı.   
      Coğrafyalar yaşayanlarıyla ve yaşatanlarıyla anlamlı. Bu koy da artık, Salmakis'iyle, Hermafrodit'iyle, Hermes'i ve Afrodit'iyle olduğu kadar gök kubbesinde hoş bir seda bırakan Zeki Müren'iyle  de anılacaktır. Her 24 Eylül bize onun ruhunun bu "Güzel Meltemler Ülkesi"nde yaşadığını bir kez daha anımsatacaktır.