YENİDEN MERHABA HAYAT.

 

YENİDEN MERHABA HAYAT.

Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ

"Akan suyu severim ben/Işıldayan karı severim/Bir yeşil yaprak/Bir telli böcek/ Yeşeren tohum/Güneşte görsem/Sevinç doldurur içime/Bir günü/Güzel bir günü/ Güneşli bir günü/Hiçbir şeye değişmem/Onun için savaşı sevmem/Onun için zulümü sevmem/Onun için yalanı sevmem/Bilirim yaşamaz güneşte/Bilirim yaşamaz yan yana aşkla/Ne haksızlık/Ne korku/Ne açlık." Necati CUMALI

                Yaklaşık üç haftadır Covid-19 pozitif sürecini aşmaya, yeniden "hayat güzeldir" demeye özlemiştim. Bu hafta başında yapılan kontrollar sonucunda   yeniden hayata sevgiyle, aşkla, çiçekle, şiirle merhaba diyerek sımsıkı sarılmanın heyecanıyla yaşadığım üç haftalık hastalık  sürecini arkadaşlarımla   paylaşmayı  görev saydım.

                9-10 Kasım tarihlerinde küçük öksürüklerim vardı. Grip, nezle gibi düşündüğüm öksürüklerim artınca göğüs hastalıkları uzmanı olan ağabeyimin önerisiyle Buca'da bir özel hastanede 11 Kasım 2020 tarihinde Covid testi yaptırdım. Akşam geç saatlerde sonucun pozitif olduğu bilgisini edindim. O gün  sabaha kadar ne yapmam gerektiğini, virüsü nereden almış olduğumu ve daha yapılacak işlerim olduğu düşüncesiyle salınıp durdum. Mart 2019'dan beri Özdere'deki yazlığımızdaydık. Haziran ayına kadar büyük bir özenle kendimizi izole etmiştik. Haziran-Ekim ayları arasında tüm ülkede yaşanan rahatlık ve özensizliğin  virüsün yayılmasının temel nedeni olduğunu düşünüyorum. Çoğu restoranın açık olduğu bu dönemde hijyen koşullarının yeterince yerine getirilmediği, yerel yönetimlerin de bu alanda yeterli denetim yapmadığı  da çok açık. 11 Kasım akşamı ilk değerlendirmemde restoranlardaki hijyen koşulları ve evimizde konuk ettiğimiz  yakınımdan virüs alabilmiş olduğumu düşündüm.

                12 Kasım günü son bir haftada iletişim içinde olduğum eş, dost ve arkadaşlara testimin pozitif çıktığını, dikkatli olmalarını bildirdim. Ayrıca  İzmir ve Özdere'deki mahalle muhtarlarına da bilgi verdim. Üniversitemi arayarak derslerimi başka bir arkadaşıma aktardım.    Akşamüstü de filyasyon ekibi geldi ve tedavide kullanılan "Favicovir" haplarını bıraktılar. 13 Kasım  Cuma günü  9 Eylül Tıp fakültesi pandemi polikliniğindeydim. 9 Eylül Üniversitesi Göğüs kliniğinden arkadaşımız Prof. Dr. Oğuz Kılınç ve ağabeyim Prof. Dr. Ali Kocabaş'ın önerileriyle akciğer tomografisi ve kan testinden geçtik. Sonuçlar olumluydu. Virüs akciğere inmemişti, kan değerleri de normaldi.  Eşim ve kızım da test yaptırdı, onların da pozitif çıkmıştı. Ev, artık bir hastaneydi.   Bu arada virüsün pıhtılaşma üretmemesi için her gün  kan sulandırıcı iğnemiz de tedavi programına eklenmişti. Bereket bahçemizde mandalina ağaçları vardı.  C vitaminini onlardan bolca sağlıyorduk, arada da Devit-3 ile D vitamini alıyorduk. Bol su, limonlu çay ve ıhlamur hayatımızın akışkanlarıydı.   Karantina başlamıştı. Arada bir öğretmen, muhtar ve imamdan oluşan filyasyon ekibi kapıya gelerek evde olup olmadığımızı baktılar, yine sağlık ocağından bir hemşire iki günde bir arayarak yeni septomlar olup olmadığını soruyorlardı.

                İlk günlerde koku ve tat alma duygumuzu  kaybettik. Bir şeyler yiyorduk ama  tat yoktu hiç. Arada rakı şişesinin kapağını açarak koku almamı test ediyordum ama  anason kokusunu alamıyordum. O güzelim koku yoktu artık. Dışarı çıkamıyorduk. Evin bahçesinde, balkonda dolaşıyordum.  Telefonlar geçmiş olsun mesajları için  sürekli çalıyordu. Bazılarına yanıt veriyordum.  Bu arada Covid ile ilgili okumalar yapıyordum. "Eklem ağrısı, nefes darlığı, yoğun öksürük ve ateşin yükselmesi" en belirgin septomlardı. Bende sadece koku ve tat kaybıyla beraber üşüme ve titreme şeklinde septomlar oluştu. Televizyonlardaki Covid tartışmalarını izleyemez hale geldim, Covid ölümleri içimi acıtıyordu, moral dengelerimi zorluyordu.

                Bu süreçte  kırılgan ve naif bir duygu dünyasına evriliyorsunuz. Bazı komşularınızın size "Günaydın, merhaba, nasılsınız" demelerini bekliyorsunuz. Olmayınca da üzülüyorsunuz. Bulaş konusunda çevrenize zarar vermemek için büyük özen gösteriyorsunuz ama karşıdan da insani refleksler bekliyorsunuz.  Marketten, eczaneden bir arkadaşınıza bir şey rica ettiğinizde "yarın getirsem olur mu?" gibi yanıtlar da insanı üzüyordu. Bir sosyal izolasyon sizi hapsediyor adete. Bu dönemde telefon ve sosyal medya yalnızlığımızı aşmak için çok önemli bir araçtı. Sosyal medyada pozitif olduğumu paylaşınca ilginç telefonlar aldım.  İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünden emekli olmuş bir öğretim üyesi arkadaşım, kendisinin de pozitif olduğunu, kimseyle paylaşamadığını, komşularının kendilerine vebalı muamelesi yaptığı bilgisini iletti. Onunla uzun uzun hastalığın seyir bilgilerini paylaştık. Yine bir Whatsup grubundaki Galatasaray Üniversitesinden bir  öğretim üyesi arkadaşım kendisinin de testinin pozitif çıktığını bildirerek onunla her gün sağlık süreçlerimizi  paylaştık.

                Korona ile uğraşırken Özdere'de sık sık depremler de oluyordu. Tedirginlik yoğundu. Evde odunlu-kömürlü sobamız var. Çocukluğumuzun nostaljisiyle ısınıyorduk.  İki haftalık karantina döneminde yanı başımda Nazım, Cemal Süreye, Orhan Veli, Turgut Uyar ve Edip Cansever'in şiir kitapları vardı. Bol bol hayata, umuda, aşka ve yaşamaya dair şiir okudum. Okunacak kitaplarım vardı, bir kısmını okudum. Her gün bilgisayar üzerinden bir film seyrettim, uzun süredir görüşemediğim sevdiklerimle uzun telefon görüşmeleri yaptım.  Sevdiğiniz arkadaşlarınızın moral katkıları "merak etme aşarsınız" iletileri çok değerliydi.  Ama beynimde hep bu virüs algısı vardı. Tekrar hayata merhaba diyebilecek miyiz? sorusu yalnız bırakmıyordu. Söylenecek türkülerimiz, okunacak şiirlerimiz, geleceğe yönelik umutlarımız  vardı. Hayat bir dengeydi. Bu süreçte hayata olumlu bir düşün sistematiği ile bakmanın, yaşama umudu ve  yüreğimdeki kocaman sevgi pınarı  en önemli zenginliğim idi. Zaman zaman salınmama rağmen hayata tutunma yöntemlerini üretebiliyordum.

                30 Kasım Pazartesi günü kontrol için 9 Eylül Hastanesindeydik. Kan verdik.  İki saat sonra kan sonuçları üçümüz için de iyiydi. Artık Covid değildik. Hayat bize bir şans daha vermişti. Ama çok açıktı ki daha  dikkatli olacaktık. Koku ve tat duygusuna kavuşmuştuk. Muhteşem anason kokusunu duyuyordum artık. Öğretmenler günü nedeniyle online bir toplantıda  yeniden başlamanın coşkusuyla zevkle konferans da verdim. Özdere'de deniz kenarında zevkle yürüyüşe çıkabiliyordum.  Ama bu arada ülkedeki salgının büyük hızla artması, insan kaybımızın 15 bine yaklaşması  yüreklerimizde büyük acılar üretiyor ve  en yakın çevremde, akrabalarımda Covid olmuş yakınlarımın sayısı hızla artıyordu.

                Her Covid geçirmiş arkadaşımın farklı farklı  öyküleri olacak. Çünkü hepimizin bağışıklık sistemi farklı, aldığımız virüs oranı farklı, tedaviye başlama zamanımız farklı. Benim öyküm de böyle gelişti. Tüm arkadaşlarımın bu süreçte izolasyon, sosyal mesafe ve hijyeni çok dikkat etmelerini diliyorum. Bu artık ortak bir toplumsal sorumluluk.  Bu süreçteki çok değerli katkıları nedeniyle arkadaşımız Prof. Dr. Oğuz Kılınç ve ağabeyim Prof. Dr. Ali Kocabaş'a teşekkür ediyorum.  Tüm dostlarıma sağlıklı, güneşli günler dilerken yazıyı Hasan Hüseyin'in dizeleriyle tamamlayalım "Dostum dostum güzel dostum/Bu ne beter çizgidir bu/Bu ne çıldırtan denge/Yaprak döker bir yanımız/Bir yanımız bahar bahçe"

YAZARIN DİĞER YAZILARI