ÜRETİM ARAÇLARI VE ARTI DEĞER


            Bir ülkenin; Fabrikaları, şirketleri, ticari işletmeleri, bankaları, limanları, sigorta şirketleri, tarlaları, bağları bahçeleri, büyük yapıları, sermaye ve hammaddeleri, insan emeği her türden yolları vb.  o ülkenin üretim araçlarıdır.

            Üretim araçları o ülke için sermaye üretir mal üretir, sonuçta değer üretir.

Marksist ve sosyalist ideolojilerde ideologlar üretim araçlarının refahı artırabilmek için işçi sınıfının yönetim ve denetiminde olmasını savlarlardı. Günümüzde ise müreffeh bir ülke yaratmak istiyorsak       bizler bu araçların ulusun, halkın ve devletin elinde olması gerektiğini söyleyebiliriz.

            Nedenine gelince; üreten kurumlar işçilik giderleri ve diğer masrafları çıkardıktan sonra geride "kâr" adı verilen (artı değer) üretirler. Eğer üretim araçları sizin yani ülkenizin elindeyse işçilik yanında kâr denilen artı değer de ülkenizde kalır ve kapitalist sistemde elde edilen gelirin en büyük büyük bölümü de bu artı değerdir zaten.

             Halkınızın İşçilik gelirinden elde ettiği değere, kardan payına düşen bölüm de bir şekilde eklenince, ücreti yeterli düzeye çıkar ve mutlu olur.

             Gelişmiş ülkeler bizim gibi ülkelerin üretim araçlarını satın aldıkları, bir şekilde ele geçirdikleri için işçilerin ücretlerine bir de bu dış gelirlerden gelen payı eklerler ve işçi gelirleri yüksek düzeylere ulaşır. AB ülkelerinde işçi ücretlerinin bizdeki ücretlerin 5-6 kat yüksek olması işte bu nedenledir.

Onlara müreffeh ülkeler deriz ve halkını refah içinde yaşatırlar.

            Son yıllarda üretim araçlarını hızla elden çıkardığımız ve özellikle yabancılara sattığımız için halkımız, onların işletmelerinde çalışan kişilere dönüştü. Kendi ülkemizde misafir işçi statüsüne düştüler.

             Eğer bu satışları sona erdirmez, satılan işletmelerin en azından bir bölümünü yeniden kamuya mal etmezsek işçi ve emekçilerimizin refahını yükseltmek asla mümkün olmayacak, halkımız bu sıkıntıları, yoksulluk ve yoksunlukları çekmeye devam edecektir.

              KAMÇATKA VE G. DOĞU ANADOLU DEPREMLERİ...

              29 Temmuz 2025 yaşadığımız Doğu Sibirya'da Kamçatka yarımadasında meydana gelen depremin şiddeti (8.8) bilimsel verilere göre Kamçatka depremi bizim Güneydoğu depreminden (7.8)

tam 32 kat fazla enerji açığa çıkarıyor...

              Sonuçta Kamçatka'da tek ölüm olayı bile yok deprem birkaç yaralı ile atlatılıyor. Bizim kaybımız ise on binler...

              Bazıları, nüfus yoğunluğu toplam nüfus azmış da falan filan gerekçe uyduruyor. Demek ki o deprem Tanrı korusun bizde olsaymış tek canlı kalmayacakmış.

              Depremin canlı görüntülerini izledim; eşyalar savruluyor çatılardan kiremitler akıyor binalarda tek çatlak oluşmuyor. İnanılır gibi değil

              Bizim kentlerinizde bırakın kolon kiriş kırılmasını binalar bir moloz yığını olarak yıkıldılar.

Yeterli zemin etütleri yapılmadığı gibi; açıkça söylüyorum hırsız müteahhitler malzemeden öylesine çalıyorlar ki yazıklar olsun!

              İnşaat izni için zemini yetersiz olan alanları gösteren ve İnşaat aşamasında yeterli denetim yapmayan belediyeler de bu müteahhitler kadar sorumludurlar...

              Yeter artık açılan davalar hızla sonuçlanmalı ve İnsanlarımızın katili, bu çürük binaların yapımcısı malzeme hırsızları bir an önce en ağır biçimde cezalandırılmalılar... Belediyelerin sorumluları da...

ANNELİK ÇOK ÖNEMLİ BİR GÖREVDİR

Çocuklar bizim hayal saydığımız, soyutladığımız şeyleri gerçek olarak algılıyorlar. Anne öfkelenerek küçük çocuğuna "Artık senin annen olmayacağım." dediği zaman küçük çocuk onu gerçek sanır. Bu söz onun dünyasında büyük bir yıkıma neden olur. Onun için çocuk eğitimi çok önemlidir. Annelik çok önemli bir görevdir. Bilgi akıl ve feraset ister.

           YUVADAN UÇURMAK...

              Hepimizin çocukluk yıllarından beri duyduğumuz bir deyimdir... Ne var ki biz bu deyimi çocuklarımız için kullanıyoruz ama söylediğimiz gibi hiç de uçurmuyoruz onları... Ömür boyu Gücümüz yettiğince peşlerindeyiz... Tüm sorunları ile ilgilendiğiniz gibi torunların bakımı da bizler üstleniyoruz...

             Ben bu deyimin anlamını ta ki yazlık evimizin verandasının tavanına bir çift kırlangıç yuva yaptı o zaman anladım...

             Yavrular yumurtadan çıktıktan sonra 20 gün kadar Anne babalarınca gün boyu besleniyorlar.

Sürenin sonunda artık uçabilirler kanısına vardıklarında yavrular ilk kanat çırpma deneyimini yaşıyor. 

             Anne baba onların işine hiç karışmıyor. Onları (Dört yavruyu) biraz öteden izliyor. Bir süre geceleri beraber oluyorlar, gündüzleri kanatlarını güçlendirmek için bölgede uçuşlar yapıyorlar.       Sanırım anne babaları yeterli güce ulaştıklarına kanaat getirdiklerinde göçüp gidiyorlar.

             Bir daha seneye anne baba yeniden yeni yavrular yapmak için yuvalarına dönene kadar yuva boş kalıyor...

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI