BİR KOKUNUN PEŞİNE TAKILMAK

Bugün peşine takılıp gittiğim kokular çocukluğumun ülkesinde yoktu. Oralarda olanlar karanfil, gül, fesleğen ve birazda sardunya belki anımsadıklarım.

Şimdi hiç itirazsız peşine takılabileceğim ilk kokuyu hissettiğimde onunla ilk tanışmam gelir aklıma. Zamanının en güzel yapı örneklerinden olan yüksek tavanlı, okul açıldığında bir süre taban tahtalarındaki mazot kokusunun gitmediği, Denizli lisesinin (koca mektep) ana giriş kapısı. Bir mayıs sabahı yıl 1966 büyük ihtimalle, bu kapı öğretmenler ve misafirler tarafından kullanılıyordu ama arada öğrencilerin kaçamak yapmasına da göz yumuluyordu. İşte böyle günlerden biriydi o mayıs sabahı. Eylülde kayıt için geldiğimde ana girişten okul girişine kadar iki taraflı sıralanmış ağaçlar vardı ne olduğunu kestiremediğim. İşte o ağaçlar o gün, mor ve beyaz bir koku bulutuna sarmıştı beni, belki de o bulutun içinde yüzerek gittim kapıya kadar, mor rengi zaten severim leylaklarda ki tonu da çok güzeldi. O minik minik çiçeklerin hem çok zarif, hem sağlam görünüşü ve de onların oluşturduğu demeti saklayan yaprakların, ilk bakışta uyumsuz gibi gelen, koruyan kollayan güzelliği. O günden bu yana çok severim leylakları.

Henüz koku üstümdeyken geldiğim kapının tam karşısında Muavin Kemal beyin odası, sağlı sollu çıkan merdivenlerden gelen Müdür Burhan Saraçoğlu'nun gür sesi. Orta avluda müzik eşliğinde yapılan 19 mayıs provaları, beden eğitimi öğretmeni Celal beyin, ilçelerden gelen uyumsuzları işaret edip siz nereden geldiniz Buldan mı? sorusu. Çünkü bizim bayram hareketleri kültürfizik hareketleriydi, kolları ve bacakları zıplayarak yana aç, yukarı kaldır ve çırp bu kadar ve sert hareketlerdi. Burada kollar ve bacaklar müziğin ritmine uyarak yavaşça hareket ediyordu. Ve o topluluğun içinde kendi kendimize seçiliyorduk. Yukarı koridordan gelen ayak gıcırtıları arasında Fizikçi İlhan Akşitin sesi yankılanıyor

Âşık olmaya falan kalkmayın çalışın çalışın.

Kız erkek aynı şapkaları takıyoruz, kapıda kontrol olduğu günlerde yukarıya ilk çıkan sınıflardan, yan pencereden atılan şapkalar ve etek boylarını kısaltmak için sıkılmış kemerlerin iyice gevşetilmesi. Biraz geç fark ettiğim okul kütüphanesi, her teneffüste aynı kitabın başına geldiğimi gören memurun, Çalı kuşunu bitirdikten sonra güvenip akşamları okumam için kitabı götürmeme izin vermesi. Arka kapı çıkışındaki ince, camekanlı kantin, teneffüslerde açılan tek pencereye uzanan onlarca el ve onları karşılamaya çalışan tek bir el, bir süre sonra o elin benim elim olması.

Ankara'da Bilkent Çamlık sitesi, köşede yolumun üzerindeki leylak ve 3 yaş civarındaki torunumun laylekle başlayıp, leylekle devam edip, sonunda leylak demeyi başarması ve leylakları koklamak için bir süre oyalanmamız 2015. Emekli olmadan hemen önce örüp emeklilik fotoğraflarımda yer alan leylak rengi kazağım 1995. Koklaya koklaya yürüdüğüm elimdeki bir dal leylakla tarihi bir geziye çıkmışken, kendimi yanlış sokaklarda bulmam.

İkinci kokuyla ilk tanışmam 1974 yılı. Çalıştığım kütüphanede bir varile dikilen portakal fidanının, bir sabah açan minicik bir tomurcuğu ve bütün salonu kaplayan kokusuyla karşılaşmam.

Sonraki karşılaşmam Marmaris, portakal çiçeği zamanı kendimi sokaklara atıp burnum havada bütün kokuları içime çeke çeke dolaşırım.

Kokular mekânlarıyla birlikte kalıyor akılda. Minik bir koku o mekânlara uçuruveriyor insanı. Pembe kırçıllı bir karanfilin, kırmızı gülün, dokunmadan geçemediğim fesleğenin kokusu, halamın çeşme başındaki evine, teneke saksıların başına atıveriyor beni.

 

Fatma Ayhan 15 mart 2025 Marmaris

YAZARIN DİĞER YAZILARI