Bir türlü senkronize olamıyor son zamanlarda, bedenim, ruhum ve yaşadığım ortam. Ah bir ortam müsait olsa da şu işleri yapsam dediğim bir günü yaşıyorum ama yaşayamıyorum. Bedenim mızıkçılık ediyor, yorgunum kolumu kaldıracak halim yok, ben de böyle bir ortamı bekliyordum dinlenmek için diyor. Ruhum önce havalanır gibi oluyor, sonra bedenin çağrısına uyup o da yelkenleri suya indiriyor. Ve zaman bütün bunların farkında muzipçe ve umursamazca akmaya devam ediyor.
Bedenim tembelliği özlemiş, hava bulutlu, puslu, hafiften serinlemiş tam uyku havası. Yorganımı da çıkarmıştım akşamdan, attım kendimi yorganın sıcaklığına, çağırsa da gelsem diye kapıda bekleyen uyku da hemen geldi. Tek eksiğimiz yağmurun çatıdaki tıkırtıları, onu bekleyemeden uykuya teslim olduk.
Sabah sosyal medyada gördüğüm bir söz gelip gelip gidiyor, uykuyla uyanıklık arasında. *(Göğsünde patlamak üzere olan yaşanmamış bir yaşam var, kalbinse her atışıyla sona yaklaştırıyor) bu ne yaman bir çelişki. Yaşanmamışları yaşamak için bir şeyler yapıp hareketlendiğimde, normal ritminin üzerine çıkararak sonumu daha erkene mi alıyorum? böyle yapmakla diye düşünmeye başladım.
Bir kapı sesi geldi tam emin olamadığım, yine de indim bedenimin itirazına rağmen kimse yok. Merdivenleri çıktım yatağa girdiğimde nefes nefese kalmıştım. Hiçbir iş yapmasam, kendi halinde atsa kalbim, o zaman hayatın yaşanmamış bölümünü üçe beşe mi katlarım?
Boş ver istediklerini yap, hızlı atsın en azından giderken güzel şeyler götürürüm, neyse onlar.
Arada bir durdurup dinlendirsek, sonra tekrar çalıştırsak o da herhalde dondurmakla olur. Bir de unutuyormuşuz, yıllar sonra biri çalıştırınca köyden indim şehre şaşkınlığıyla kalakalırız herhalde. O zamana kadar şehir falan da kalmaz uzay kapsüllerinde yaşarız belki de. Düşüncelerim rüyayla gerçeklik arasında bir kör döğüşe doğru gidiyor. Bırakayım kendi halinde atsın da diyemiyorum, orasına burasına karışırım, bilirim şu işi yapmam lazım, bitirmem lazım, o olmadı, sil baştan olması gerek gibi.
Bu yatarak tembellik iyi bir şey değil, şimdiden planlasam, bir hedef koysam o hedefe ulaşınca atmasın. Orası da sakat hedef tutturma telaşıyla işlerin düzgün olma ve bitme ihtimali yok. Gene geldik başladığımız yere.
Bir söz vardır "bunu gördüm ya ölsem de gam yemem" diye (zaten ölünce gam kasavet sende ne gezer) Onu görüp te öleyim dememiş, olay gerçekleştikten sonra söylüyor. Ve olayı gerçekleştiren o olmadığı için fazladan atan kalp te onun değil, sayısını doldurmamış.
Çok inanarak şu olsun da veya şu tarihte öleyim desem gerçekleşme olasılığı var mıdır? Sabah izlediğim bir programda "beyninizi kandırabilirsiniz, iyiyim, mutluyum derseniz inanır ve kendinizi mutlu hissedersiniz" diyordu. Her gün planladığım günde ölmeyi hatırlatsam beynime, çabuk kavrayıp erkenden ölmeye kalkarsa ne olacak.
O zaman beynimizi şöyle kandıralım; Kalbimizi daha hızlı attıracak hayallerimizi, düşüncelerimizi gerçekleştirirken, kalp hızlı atıyor ama sen ona aldırma, aslında yavaş atıyor da farkında değil diye ikna çalışmalarına başlayalım.
Desem ki ben bir ay sonra öleceğim. Aklımda hep bu düşünceler olacak beyin dünden razı emir almaya hazırlıklara başlamış, kalp heyecandan daha da hızlı atacak sona doğru koşmaya.
Amaan altı üstü bir ölüm ha önce, ha sonra istediği gibi koşsun. İşte şimdi kalbim hızlı atmaya başladı, beynim kendi kendime yaptığım saçmalıkları gerçek sanıyor galiba.
Yok, bu tembellik halleri bana göre değil, beden biraz dinlenince kafa lüzumsuz şeylere çalışmaya başlıyor.
Merdivene gitmek üzere bacaklarımı yataktan salladığımda kollarım yorganı bırakmak istemiyor. Bu kadar yeter deyip kalkıyorum. Çay koyayım, yanına kenarda köşede kalmış bir tatlı bulayım sözleriyle birlikte, kalbimin uyandım sinyalleri hızlı hızlı gelmeye başlıyor.
Balkondayım, çayımın yanında kurabiyeyi es geçip tatlı olarak cevizle bütünleşmiş iki incir aldım. Bir İncirin ve cevizin çıtırtılı tadı, bir çay, karşıdan süzülerek geçen yelkenli o kadar uzaktan geçmeseydi ona da ikram ederdim. Üçüncü çayımı içerken bedenim ve ruhum yumuşamaya başladı, nereden bulursun bu ucubik sözleri, bak aşağıda yoga yapıyorlar gevşe biraz, gerçi çayla yaptın o işlemi ama olsun sözleri geçmeye başladı alt yazı olarak.
Gevşemenin ucunu kaçırmamak lazım, tembelliğe doğru kayıveriyor hissettirmeden, ya birde bu tembellik iyiymiş diye durmaya falan kalkar, kendi kendime de çalıştıramam. Zaten akşam da olmakta hafiften hafiften, "her duyduğuna laf yetiştireceğine kalk ta bir işin ucundan başla" diyen iç sesimin komutuna uyup mutfaktan başladım hızlıca bir girişle.
Yine de biraz yavaş mı başlasaydım? diyen bir ses derinden derinden kendini hissettirmeye çalışırken..
Fatma Ayhan 4Ekim 2025 Marmaris
*Irvin D. Yalom