İz Bırakan Şiirler ???
MEB Tercüme Bürosu’nda memur olarak çalışırken, Varlık Dergisi’nde 1946’da Orhan Veli Kanık’ın yayımladığı “Zilli Şiir” şöyleydi:
“Biz memurlar/ Saat dokuzda, saat on ikide, saat beşte/ Biz bizeyizdir caddelerde/ Böyle yazmış yazımızı Ulu Tanrı/ Ya paydos zilini bekleriz/ Ya da aybaşını!..”
Bir zamanların en meşhur Köy Enstitüsü ve Öğretmen Okullarından olan Ortaklar-Adabelen’den mezun olan Muammer Özler, “Sevincik Delisi” adlı şiirinde şöyle diyordu:
“Şimdi Adabelen’de olmalı/ Kitap sayfalarında şımarmalı çocukça/ Umarım, hâlâ dalgındır Eylül akşamları/ Koca Çan yeniden çalmalı/ Dan dan dan!../ Topluca Koca Çan’ın sesine koşmalı…”
İbrahim Ergin üstat, “Karda Leke Var” şiir kitabı kapağına koyduğu şiirinde;
“Bu yağmur senin ağladığın/ Sular seller içindeyim/ Yokluğunu biriktirdim bunca yıl/ Şimdi öyle uzak ki sesin/ Bütün aynalar tenha/ Bir tek sen içindesin!../ Coşkun bir nehir miyim, neyim?/ Hep sana doğru akıyorum/ Kendi kanımda zehir miyim?/ Yoksa, yazılmadık şiir miyim?/ Zamanı sen ağarttın saçlarımda/ Ben artık ‘SEVMEK’ gibi bir şeyim!..”
Çok genç kaybettiğimiz ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı, 1931 yılında Servet-i Fûnun Dergisi’nde yayımladığı “Benimsin” adlı şiirinde ne güzel söylemiş:
“Gün yeni doğanındır/ Kül, sönmüş ocakların!/ Kılıç kahramanındır/ Köpek de sokakların!../ Gündüz kelebeklerin/ Gece yıldızlarındır!/ Ölüler böceklerin/ Azap günahkârındır!/ Sen de benimsin, benim!../ Ne olursan ol kadın; şeytan-canavar-baykuş/ Yok kurtuluş elimden, yok kurtuluş!..”
Ünlü şarkıcı Maya Angelou’nun yazdığı, Nezih Onur’un çevirisini yaptığı “Olağanüstü Kadın” şiiri şöyleydi:
“Güzel kadınlar öğrenmek ister, giz neremde?/ Sevimli değilim, yaratılmadım manken ölçülerinde/ Ama başlayınca açıklamaya/ Kadınlar yalan söylüyorum sanır/ Derim ki; kollarımın arasında/ Genişliğinde kalçalarımın/ Adım atışımda, kıvrımında dudaklarımın/ Kadınım ben tepeden tırnağa/ Olağanüstü kadın benim işte!../ Girerim bir odaya/ Dilediğim kadar soğukkanlı bir biçimde/ Bir erkeğe yönelirim, donar kalır arkadaşları/ Ya da diz çökerler önümde!/ Bir kovan dolusu balarısı, üşüşürler çevreme/ Derim ki; ateşinde gözlerimin/ Dişlerimin parıltısında/ Kıvrılışında belimin, ayaklarımın coşkusunda/ Kadınım ben tepeden tırnağa/ Olağanüstü kadın benim işte!..”
6 yıl boyunca öğrencisi olma mutluluğuna eriştiğim ünlü şair Özbek İncebayraktar hocamdan “Köy Enstitüleri” adlı şiiriyle, bu unutulmaz seçme eserlerle bugünkü yazımıza son verelim:
“Onlar köy çocuklarıydı/ Kurumuş çalılar gibiydiler bozkırda/ Kavrulmuş ekinler gibiydiler/ Geldiler yalın ayaklarıyla/ Ve yırtık mintanlarıyla geldiler/ Gönen’e, Aksu’ya, Kepirtepe’ye/ Ezilmiş, sömürülmüş, horlanmış/ Ve unutulmuşlar Bin yıldır/ Ferhat oldular/ Yardılar İdris Dağı’nı/ Gürül gürül akıttılar suyunu/ Hasanoğlan’a…/ Köroğlu oldular/ Kafa tuttular Bolu Beylerine/ Yıktılar saltanatını ağaların…/ Tolstoy’u, Balzac’ı okudular koyun güderken/ Mozart’ı, Bethoven’i çaldılar dağ başlarında/ Moliere’i, Sophokles’i oynadılar/ Horon teptiler Beşikdüzü’nde kol kola/ Halay çektiler Yıldızeli’nde türkülerle/ Diz vurdular Ortaklar’da efece…/ Siz her gece ‘Mehtaba Çıkarken Heybeli’de/ Onlar duvar ördüler, çatı çattılar!/ Yıldızlara bakarak Yaz geceleri/ Harman yerinde yattılar!..”
Her şeyi unutun, ama o Köy Enstitülerini asla unutmayın!.. Sakin KOŞAR…