AYVA ÇÜRÜĞÜ


Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek, gönül bu sevdadan vaz mı geçecek? Vaz mı geçecek? Diye dönüp dönüp şarkının aynı bölümünü söylerken açıldı kapı. Hayrola arkadaşım ne bu ayva çiçeği şarkısı? deyince şaşırdı önce, çünkü o içinden söylediğini sanıyordu demek ki duyuluyormuş.

 Bu gün kız kıza toplanacaklardı üç eski arkadaş, o gecikmişti, her zaman ki sokak fotoğrafçılığı yüzünden ama ayva çiçeklerini de çekmişti, kimin olduğunu bilmediği bir bahçeye girip. "Hava da birden ısınmış bugün,  kızlar elimi yüzümü yıkayıp geliyorum" dedi,  kapıyı açan Zeynep te" ben de çayları getiriyorum" deyip mutfağa gitti,  Yıldız, Zeynep gelmeden kendini salonda bir koltuğa atmış,  karşısında oturan Arzu'ya tam havadan bahsetmek üzere ağzını açmıştı ki Zeynep elinde tepsiyle kapıda göründü ve "neydi o ayva çiçekleri âşık mı oldun? nedir bu yaşta" dedi. Gerçi şarkıdaki eski, süregelen bir aşktan bahsediyordu aman neyse canım." Kızlar boş verin aşkı meşki yol üzerinde bir bahçe var, portakal, badem, erik, şeftali çiçeklerinden baharı takip ediyorum, bu gün de ayva ağacı çiçek açmış fotoğraflarını çektim kokladım, biraz sonra gösteririm resimleri" dedi Pastanenin sokağında mı? deyince Zeynep, çantasındaki simitleri hatırladı, mis gibi simit, kek, çay kokuları birbirine karışırken  Arzu, ayvayı çok severim dedi iki lokma arasında, annem bezin arasına koyar çevire çevire üstünden vurarak yumuşatır, sulandırırdı...

*Küçük bir oda, küçük pencerenin, dantelin ucundan püskülleri sarkan perdesi kapalı, beyaz patiskaya gelincikler işlenmiş örtüsüyle bir sedir, pencerenin altında bir sandık aynı örnekten örtüsü var üzerinde, ocağın üstündeki rafta duran gaz lambası henüz yanmamış. Sedirde 5 yaşlarında bir kız çocuğu oturuyor kıpırdamadan, yabancı bir yerde sanki, bir kadın eli uzanıyor lambanın şişesine, arkada karaltıda kalan bir erkek eli uzanıp engel oluyor kadını kendine çekerek, kim var ki orda? Kadın çocuğa bakıyor, kendini kurtarmaya çalışırken. Hemen sandığın başına geliyor, adam geriden izliyor yüzü görünmüyor. Kadın örtüyü katlıyor, sandığı açıp kapağını duvara dayıyor,  gel diyor kıza, çocuk heyecanlanıyor birden sandığa yanaşıp içini görmeye çalışıyor. Renk cümbüşünde kayboluyor her renkten ipek yemeniler parlak kâğıtlar yuvarlak tas gibi bir şeyin etrafına dizilmiş,  bu gelinlerin ata bindiğinde kafasına yerleştirilen şey, kadın tutup yukarı kaldırıyor ve döndürüyor o yuvarlağı renkler birbirinin içinde, kâğıtlardan adını koyamadığı güzel bir ses çıkıyor, çocuk hepsine dokunmak o sese ad koymak istiyor. Kadın elindekini yana doğru koyup altta bir şeyler arıyor ve tülbente sarılı kocaman bir ayva, kendisi görünmeden kokusu geliyor önce, ayva kokusu ama birazcık değişik. Kadın çocuğu sedire oturtup bıçak almaya gidiyor bekle diyerek, çocuk renklerden kokulardan mest ayvayı inceliyor bir tarafında büyükçe kahverengi bir leke var, dokunmak istiyor cesaret edemiyor, kadın biraz geç geliyor o arada erkek karaltısı da kayboluyor. Yüzü biraz kızarmış yemenisinin altından saçları çıkmış simsiyah, elinde bıçak geliyor. Çocuk ayvayı bekliyor ağzı sulanmış, kadın ayvanın üzerindeki kalıntıları temizliyor temizlenen yer parlıyor. Çürüğün üstünü hafifçe siliyor ve içine parmağını batırıyor ve hadi sende diyor, ayva çürüklerini ağızlarına götürüyorlar ayvanın değişime uğramış ama kötü olmayan kokusuyla, damaklarında yumuşak bir tadı gezdiriyorlar. Sonra kadın ayvaya çevire çevire elindeki bir şeyle vuruyor ve kesip bir parçasını ona veriyor, sulanmış ayva, önceki hafif çürük tat ve kokusunu alıp götürüyor, çocuk gözlerini kapatıp koku ve tatları keşfetmeye çalışırken kadın hemen gidip geliyor. Ve ayvanın yarısı yok oluyor, bir parmak çürük ayva, bir ısırık sulanmış ayva, sonra hava kararıyor perdenin kenarından çok az ışık geliyor, kadın lambayı yakmaya gidiyor, şişeyi eline aldığında kapı çalıyor. Babası onu almaya gelmiş, giderken bırakmıştı ama o gördüğü erkek karaltısı, babasının pantolonu  ve gömleği aynı mı ne, o kimdi? hiç konuşmamıştı.

Ayvanın dövülmüş haline bir de tuz dökersin çok güzel olur diyordu birileri gülüşerek.  Ayva çiçeği, dövülmüş ayva sözleri, yıllar öncesinin çürük ayva tadını da yanına alarak damağında dolaşmaya başlamış, kendini o sedirin üstünde otururken, parlak kâğıtlara dokunurken görmüş, bugüne kadar hiç kurmadığı bir bağlantıyı 70 yıl sonra ilk defa apaçık ortada görüvermişti.

Eli yüzü nasıl bir hal aldıysa arkadaşları telaşlandılar. Kimseye bir şey anlatacak durumda değildi bu çözümlemeyi yalnız başına yapması gerekiyordu, kızlar ben ocağı kapattığımdan emin değilim hemen kalkmalıyım dedi ve hiçbir itiraz cümlesini duymadan soluğu evde aldı.

Yol boyunca daldan dala atlayıp kurguyu tamamlamaya çalıştı. Komşularının oğlu askere gitmiş, gelinleri Ayşe abla onlarla yaşamaya başlamıştı.  Ara ara kendi evine de gidiyor ama geceleri kalmıyordu kendi evinde. Kaynana, görümce, teyze gitsin tabi evinden soğumasın çeksin çevirsin demişlerdi.

70 yıl öncesinin olayı Ayşe ablanın kendi evinde yaşanmıştı bir akşamüzeri. Taşları nihayet yerine oturtabilmişti. Babasıyla Ayşe ablanın kapısını çalmışlar, biraz oynasın diye oraya bırakılmıştı. Babasının gittiğini sanıyordu ama gitmemiş onların arkasından eve girmişti. Evde dolanan karaltı oydu. Ayşe abla onun yanına gidip geliyordu, o renklere kokulara dalmış hayal kurarken. Çocuklar bazen böyle şeylere alet edilebiliyorlardı.

Yıllar önce, Ayşe'nin büyük oğlu sizin kardeşiniz dediklerinde bunu hatırlamamış yılların alışkanlığıyla babamın marifetlerinden biri daha demişti, Bir ayvanın çiçeği, çürüğü, ve dövülmesinin kokusu kaç yıllık uykudan uyandırdı belleği.

Hay Allah, yine takıldı diline ayva çiçek açmış yaz mı gelecek türküsü ama bu sefer sesli sesli söylüyor belleği de duysun da uyanacak bir şey kaldıysa, ortaya çıksın ve artık bu defterleri kapatalım diyerek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI