Yukarı mahallenin çocukları, oyun için buldukları hiçbir fırsatı kaçırmazlardı yer önemli değildi yeter ki boş bir alan olsun, bu alanlardan biri de hem caminin avlusu, hem de oradaki evlere geçişi sağlayan genişçe bir sokaktı.
Sağ tarafta, etrafı yer yer açılmış çitle çevrilmiş, içinde birkaç mezarın olduğu bir yer vardı. Bazen top veya çelik çomak oyununun çubukları kaçtığında çocuklar alıp çıkarlardı. Ben hiç girmedim oraya mezarlıklardan korkardım. Çünkü babaannem mezara basarsan ayağından tutup çekerler demişti. Bırak mezarlığa girmeyi yanından bile geçerken en uzağından geçerdim ya elini uzatır da beni yakalarlarsa diye ama mezarın üstüne bastıklarını görmedim.
Orada birde, kimsenin aklına gelmeyen şeyleri yapan yaramaz Mustafa vardı. Bir gün genç bir kızın ağzında minik bir dal parçası tutarken, bir kadının onun elbisesinin düğmesini dikmesine odaklanmış, giysi sırtındayken düğme veya yırtık dikilirse kısmetinin nasıl bağlanacağının bağlantısını kurmaya çalışıp, ağzındaki dal parçasının bu durumu nasıl önleyebileceğini çözmeye çalışırken, önümden ateş almış bir şey fırladı geçti.
Bu onun evden kibrit kutusunu aşırdığında yaptığı numaraydı. Kutunun içinden bütün kibritlerin başını çıkarır hepsini birden ateşler, üstümüze fırlatırdı ve annesinin kör olmayasıca nerden buldun gene o kibriti diye arkasından koşturmasıyla son bulurdu.
Birinci sınıfa yeni başlamıştım, bir gün öğretmen herkes yarın gelirken kaşık getirsin dedi. Ertesi gün kaşıklar elimizde galiba öğlen arasında köyün dışına doğru yürüdük kazanla pekmezli aş (aşure) yapılmıştı. Bir sürü kalabalık vardı, pekmezli aşın kokusu etrafı sarmış kadınlar telaşlı telaşlı koşturuyorlardı.
Geldiğimiz yer köyün biraz dışındaki mezarlıktı. Mezarlığa kadar sıra olarak gelen çocuklar daha fazla dayanamayıp mezarlığa koştular. Mezar olarak nitelendirilebilecek az sayıda mezar vardı, çoğunun etrafını çeviren taşlar neredeyse yok olmuş, olanlar da gelinciklerin papatyaların, otların arasında kaybolmuş, yollarla mezarların sınırı yok olmuştu.
Ne yapacağımı, ayağımı nereye basacağımı bilemiyordum. İzlemeye karar verdim bütün çocuklar rastgele koşuyorlar mezarların üstüne basıyorlardı, ben onlar adına korkudan ölüyor hepsi birden toprağın altına çekilecekler diye bekliyordum. Hiç kimseye bir şey olmadı, biraz daha izledim gene olmadı, ben de gidebilirdim. İlk mezarın üstüne bastığımda yaşadığım korkuyu hala hatırlarım.
Bu heyecan ve korku karışımıyla, öbek öbek toplanıp ortadaki tabaktan pekmezli aş kaşıklayan arkadaşlarımın arasına oturdum. Pekmezli aş çok güzeldi ama babaannem neden yalan söylemişti, acaba büyüklerin her sözü doğru değilmiydi, nasıl ayırt edecektim doğruyu yanlışı.
Babaannemi gördüğümde sen bana yalan söyledin dedim, o da güldü, yarın unutursun der gibi.
Fatma Ayhan Ağustos 2022