RASTLANTILAR


Tatile falan gidecek halleri yoktu şu ekonomik koşullarda. Üniversiteden mezun olduktan sonra hiç görüşmediği, bir arkadaşını sosyal medyadan bulmuştu Orhan. İşletme okumuşlardı, o hemen bir bankada işe girip, bir seneye kalmadan da aynı bankada çalışan Hülya ile evlenmişti. Kısa aralıklarla iki çocuk olunca Hülya işi bırakmak zorunda kalmıştı. Cumhurun babasının Marmaris'te apart otelleri vardı ve çok rahat para harcardı. Hala evlenmemiş otellerin başına geçmişti.

İkisi de görüşmeyi çok istemişler, Cumhur onları otelinde misafir etmeyi teklif etmiş Orhan'da hayır diyememişti. Hülyayla konuşunca biraz olmazmış gibi geldiyse de konaklama ücreti olmayınca burada pişireceklerini apart'ta pişirirler, benzin parası ve biraz alışverişle kotarabilirlerdi bu tatili. Her ne kadar Hülya için mutfak döngüsünden kurtulamamak sıkıcı olsa da burada sıkılacağına orada sıkılır, en azından sıkıntısını denize havuza yönlendirebilirdi. En güzeli de sekiz ve altı yaşlarındaki kızlarına çok iyi gelecekti. Zaten otelin resimlerini gördükten sonra şimdiden kaydıraklı havuzda gibiydi kızlar.

Komşusu Füsun vardı her yaz tatile gider, dönünce ballandıra ballandıra anlatmayı bitiremezdi. Bu sene de Marmaris'te bilmem kaç yıldızlı otelde kalacaklarmış bir hafta önce çıktılar önce Denizli'de Füsunun ailesinde kalacak sonra Marmaris'e geçeceklerdi. Tatil planı son anda yapıldığı için onların haberi yok, belki karşılaşırlarsa sürpriz olsun dedi kendi kendine Hülya.

Yolda çocuklar duramadılar heyecandan, bu tarafa gelmemişlerdi hiç.  Orhan'ın anne babası Antalya'da oturuyorlardı çocuklarla tatile çıkabildiklerinden beri onlara gitmişlerdi yazları her yıl olmasa da. O da çok hoş olmuyordu, belli bir yaşa gelmiş emekli insanlar, bir süre sonra iki taraflı bir sıkıntı başlıyor, sonunda evimde otursam daha iyiydiye varıyordu iş. Mutfak işi olsa bile mekan kendilerine ait olacaktı ve evdeki gibi teferruata da girmeyecekti.

Çocuklar bir süre uyudular, onlarda sakin sakin yolun akışına bıraktılar kendilerini. İkisinin kafasında dolaşan hayaller, beklentiler farklı, Orhan arkadaşını merak ediyordu, çok iyi bir insandı Cumhur, değişmiş midir? "yok canım değişmez o". Peki kendisi değiştiyse o niye değişmesin ama benimki hayatın zorlamasının getirdiği kısıtlamalardan derken, içinde bir sıkıntı dolaşır gibi oldu. Dur bakalım bir görelim dedi, zorla tutacak değil ya olmazsa dönerlerdi. Hülyanın düşüncelerinin bir bölümünde de Cumhur vardı merak ediyordu ama o kısmı Orhan'a bıraktı, o şimdi nasıl bir düzen kuracağının hayallerindeydi. Sakar tepesine gelmişlerdi ki sol tarafta uçurumun dibinde görünen kocaman yemyeşil bir ova sağ tarafta Akyaka ve göz alabildiğine uzanan deniz, o anda kızlar da uyandılar, dışardaki manzarayı görünce bıcırdamaya başladılar. Orhan birkaç arabanın daha durduğu seyir tepesinde durdu dışarı çıktılar, o güzelim deniz havasını, iyot kokusunu içlerine çektiler, kızlar hemen denize gitmek istiyorlardı onları zorla ikna edip arabaya bindiklerinde, denizin üstünde hafiften bir kızıllık başlamıştı. Gökova'dan sağa dönünce başka yerde olmayan bir bitki örtüsü açıldı önlerinde, yeşilin her tonu, her boyu, sağdan ara ara görünen deniz eşlik ediyordu tabiatın lütfen izin verdiği yol boyunca. Marmaris'in göründüğü tepeye geldiklerinde çocuklarda heyecan son safhadaydı.

Şehre girince arkadaşının tarif ettiği gibi doğrudan sahile inip içmelere doğru devam etmişler, plajdan ayrılamamış son insanları görünce çocuklar yeniden tutturmuştu inelim diye. Nihayet bluportun oradan sağa dönüp, okulu marketi geçince gelmişlerdi kalacakları apartın önüne. Bina cadde üzerinde olduğundan karşı sokakta bulabilmişlerdi park yerini, kızlar çantalarını Hülya ve Orhan valizleri alıp apartın kemerli kapısına geldiklerinde hava kararmak üzereydi. Kızlar kocaman kaydıraklı havuzu görünce hemen girmek istediler, tam o sırada Cumhur aradı, bir saate oradayım yemeğe gidiyoruz diye.

İki arkadaşın yıllar sonra karşılaşmasını izlemek çok etkileyiciydi, hani yıllar geçse de ilk karşılaşmada nerede kalmıştık duygusuyla yaklaşan insanlar vardır ya öyleydiler. Bu durum Hülya ya ve kızlara da geçti, çoktandır tanışıyorlarmış gibi geldi, kızlar Cumhur abi Cumhur abi deyince ben sizin amcanızım ona göre dedi suratını asamayan bir ifadeyle. Tamam Cumhur amca dedi kızlar.

Yakında bir restorana gittiler, yemek boyunca çok tatlı bir sohbetin içinde dolaşırken, önce küçük kızın gözlerine oturan yorgunlukları da yoklamaya başladı onları. Sohbete daha sonra devam etmek üzere kalkıp, havuzun yanından odalarına geçerken kızların havuz isteyecek halleri kalmamıştı. O akşam herkes yatağına nasıl yattıysa öyle kalktı, kalkamadı aslında dışarıdan havuzun ve çocukların sesi gelinceye kadar. Önce deniz mi havuz mu? sorusu kendiliğinden çözümlendi tanıdık bir ses duyunca. Komşusunun ikizleri Seren ve Selda onları çağırıyorlardı. Anneleri görünmüyordu ortalıkta, Ayşe hemen onların yanına çıktı, Deniz cesaret edemedi hiç o kadar büyük kaydıraktan kaymamıştı, onu annesi çocuk havuzuna götürdü ama gözü kaydıraktaydı, biraz sonra babası geldi. Füsunlar da burada dedi Hülya, aa deyip Denizi kaydırağa çıkardı orhan,  heyecanlı birkaç kayıştan sonra o da diğer çocuklara katıldı. Hem havuz hem tanıdıkları arkadaşlarının varlığı onları rahatlatmıştı. Hülya havuzun başında otururken Füsun geldi, gözlerine inanamamış bir halde kaydıraktaki çocuklara bakarak.

Hoş beşten sonra aslında Marmaris'ten vazgeçmiştik, sonra tekrar karar değiştirince ancak burada yer bulabildik dedi Füsun. Hülya anlattı tatil hikâyesini. O arada garson geçerken Füsunu gördü oo ablacım hoş geldiniz bu sene her zaman ki yerinizi kaptırmışşınız İngilizlere dedi. Füsun ne diyeceğini bilemedi, kaçamak yol düşündü anlamsızlığını çabuk kavradı Cumhur beyi onlarda tanıyordu Orhan'ın varlığından habersiz. Füsun bunları düşünerek kalktı Hülyaya eve gitmem gerek derken, öğleden sonra çocuklarla denize gidelim dedi.

Hülya bir anlam veremedi şimdiye kadar olanlara, bu aparta gelip de daha lüks bir yerde kalıyormuş havasını atmanın ne anlamı vardı ki.  Öğlen çoluk çocuk yakın olan denize yürüyerek gittiler, çocuklar ve babalar denizdeyken Hülyayla Füsun kumlara oturdular tedirgin tedirgin ikisi de lafa nereden başlayacağını bilemiyordu. Hülya "siz buraları iyi biliyorsunuz akşam çıkıp bir dolaşalım" dedi sesine çok doğal bir tını vermeye çalışarak. Füsun anladı bu sözün eskiyi karıştırmanın hiç gereği yok, buradan devam edelim demeye geldiğini ve mahcubiyetle gülümsedi, Füsunun eşitlenmiş olmanın rahatlığını taşıyan gözlerine.

Fatma Ayhan 8 Haziran 2025 

YAZARIN DİĞER YAZILARI