İNANÇLARI UĞRUNA ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLERDEN- HALLACI MANSUR-II-


 

Hallacı Mansur fikirleri ve yaşadığı acılı hayatıyla yerli ve yabancı birçok yazar ve aydının dikkatini çekmiştir. Bunlardan Annemarie Schimmel, Mansur hakkında şu değerlendirmede bulunmuştur.

"Mansur'un tasavvuf inancı tek Tanrı inancına bağlıdır. Çünkü Türkistan'ın ücra köşelerinde Hallac'ın izlerine rastladığımda, kendime şu soruyu sordum. Acaba Hallac gibi büyük bir İslam sufisinin, Türklerle bu denli ilgilenmesinin sebebi neydi? Şeriat İslam'ına ve hilafete muhalif, kabul görmüş görüşe aykırı davranışlarıyla, çevresini ürküten, iktidar kaygısı taşıyan halifeyi korkutan ve sonunda halifenin ve ulamanın müşterek kararıyla hunharca katledilen bu dervişin, Türkistan'ın Müslüman olmamış Türkleriyle ne ilgisi olabilirdi? Çünkü Tanrı'nın, aşağı bir dervişle, bizim anladığımız manada dinlere inanmak veya inanmamakta bir işi yoktur. Bu dinlerin ne olduğu konusunda çok düşündüm. Sonuçta gördüm ki, bütün dinler, bir kökün çeşitli dallarıdır."

                           Hallac- Çeviri: G. Ahmet Can Asena-  Pan Yayıncılık 2011 İstanbul

Hüseyin oğlu El Hallac, dönemine göre çok ileri fikirleri ve düşünceleri olan biridir. Ufuk açıcı bir İslam düşünürüdür. Fars coğrafyasına yakın doğmuş olmasına rağmen, Arap düşünce siteminden etkilermiştir. Abbasiler devrinde yaşamış ve bu dönemde yaşanan haksızlıklara karşı durmuş, onlarla mücadele eden kesimleri desteklemiştir. Abbasi yönetimini zalim görmüş ve yıkılmasını istemiştir. Kendisi, çıkan Hanbeli İsyanına destek olmakla suçlanmıştır. Onu suçlayanların elinde kesin delil olmamasına rağmen, Hanbeli isyanının önderiyle olan yakın ilişkisi delil gösterilmiştir. Hakkında yakalama emri çıkarılmış, o da bir yakınının evine sığınmıştır. Sonunda bir kadının ihbarı üzerine, 911 tarihinde Susi'de yakalanarak hapsedilmiştir.

                Kendisini zerre kadar sevmeyen ve fikirlerinden hoşlanmayan Vali Vasıt Onu ele geçirince, sakalını kestirmiş Bağdat sokaklarında gezdirmiştir. Ardından Ali Bin İsa tarafından sorgulanmış, Bu zat, Mansur'a ölüm cezası vermeyip, teşhir edilmesini yeterli görmüştür. Hallac bu dönemde öldürülmemiş, ama elleri bağlı olarak günlerce sokaklarda gezdirip, teşhir edilmiştir. Teşhir sonrası hapse konulmuş, değişik zindanlarda yatırılmıştır. Mansur'un acı ve işkenceyle geçen hapislik hayatı, tam dokuz yıl sürmüştür. O, hapiste olduğu dönemde yapılan bunca baskı ve eziyete rağmen düşüncelerini bir şekilde dışarıya ulaştırmayı başarmış, bir de "Kitabu't Tavas" isimli bir de eser yazmıştır. Hallac'ın hapiste dahi nüfusunun artması, taraftarlarının çoğalması, sonradan vezir alan Vasıt'ı iyice çileden çıkarmıştır. Dışarıyla iletişim kurmaması için görüşme yasağı getirmiş, Hallac bu döneminde beş ay kimseyle görüştürülmemiştir. Vezir Vasıt, Hallac taraftarlarının isyanından korktuğu için, onu bir an önce ortadan kaldırma planı yapmış, önce bir kadın aracılığıyla, ırzıma geçmek istedi suçlamasını yaptırmış, bu iftira tutmayınca, Hallacı bazı kesimlerin önüne çıkarıp onunla alay edip küçük düşürmeye çalışmıştır..

 Vasıt, Hallac'ın fazla yaşamasının, aleyhlerine olduğunu gördüğü için onun ortadan kaldırılmasını istiyordu. Sonunda ona:" Peygamberlik iddia ediyor ve Kabe'yi yıkacakmış" diye suçlamalar yapmaya başlar. Hallacı bu iftira sözlerle yargı önüne çıkardılar. Bu kadılar heyeti, Hallac'ı," zındıklıkla" dinden çıkmış olmakla suçladı. Hallac'ın mahkemesi epeyce uzun sürdü. Sonunda " kanı helaldir diye bir belge elde ettiler. Mansur mahkemenin bu kararına karşı kadıya dönüp:

"Canıma, kanıma dokunmayın haramdır. Dinin uygun gördüğü yorumlarımı değiştirerek, benim aleyhimde kullanmanız helal değildir Ben dini İslam, ehli sünnet olan bin insanım. Bunu gösteren kitaplarım çarşı pazarda insanların elindedir. Allah'tan korkun da benim hayatıma kastetmeyin!"

Mansur bu sözlerinin ardından, 84 kişinin imzaladığı idam fermanıyla mahkeme salonundan çıkarılıp, hapishaneye götürülür. Aynı gün camilerde ölüm fermanı okunur. Ardından da bir ağaca bağlanıp, kolları ve bacakları kesilir, ardından kalan gövdesi ve başı yakılıp kül haline getirilip, külleri Dicle Nehri'ne dökülür. 921 Tarihinde gerçekleşen bu olayda, Mansur 65 yaşındadır. Yazımı onun gibi düşünceleri yüzünden derisi yüzülmüş Nesimi'nin nefesinin bir dörtlüğüyle bitirirken, insanlığın ne gibi zorlu geçitleri geçtiğinin de görülmesi inanç ve fikir dünyamız için hoşgörü ve anlayışın ne kadar önemli olduğunun da altını çizmiş olayım.

                                Mansur ile varıp dara çekildim

                               Yusuf ile kul olup bile satıldım

                                Şam'da İsa ile göğe çekildim

                               Musa ile dahi Tur'dan gelirim

Besim Atalay- Bektaşilik ve Edebiyat, Osmanlıcadan Çeviri. Vedat Atilla. Ant Yay 1991 İstanbul

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

YARARLANILAN KAYNAK- Prof. Dr, Yaşar Nuri Öztürk- "Hak ve Aşk Şehidi" Hallacı Mansur ve Eseri- Yeni Boyut Yayınları 1996 İstanbul

 

 

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI