İnsan geçmişini unutan bir canlı olmadığı gibi, bu özelliğinden vazgeçme yeteneğine de sahip değildir. Anılarla yaşaması, onu çoğu kez mutlu eder. Okul hayatı bir kişinin asla unutmak istediği yılları değildir. Yaşadıklarının tekrar yaşanmayacağını bilerek, onların anılarıyla yaşamak da tatsız ve renksiz asla değildir. Okul anıları rastgele yaşanmış olaylar gibi görülse de, aslında öyle değil, hayatla, olaylarla bağlantılı kurulan gelişmelerdir. Kişinin yaşı kemale ermeye başladığında, maziye doğru bir yolculuğa çıkar. Geçmişte kalmış olsa da, derin deneyimlerin ve söylemlerin hayaliyle birlikte olur, adeta onları yeniden yaşar. Geçmişin izinden yürüyerek, geldiği yaşantı kesitleriyle birlikte bir nevi yeniden buluşur yaşanmışlıklarıyla...
Eğitim yılları, en hatırlanan zamanlar olarak gelir hafızaya. O günler yaşanırken, tekdüze gibi görülse ve ya algılansa da yeniden yaşanmışlar gibi çıkar karşımıza. Değişen yaşa ve toplumsal gelişmelere paralel, yeni kavşaklarla hatırlatır kendisini. Tabi yaşanılan olumsuzluklar, gururu kıran davranış ve söylemler ise ömür boyu kişiyle birlikte olup hatırlatır kendini.
" 07/ 03/ 1956 Yeniköy doğumlu Gülfiye Demirel( Topaloğlu), Çatak Bağyaka İlkokulu'nu bitirdikten sonra, Muğla Merkez Orta Okulu'nu bitirip, Muğla Kız Öğretmen Okulu'na 1971 yılında girerek 1975 yılında öğretmen olarak mezun olmuştur. Gülfiye Hanım'ın belirttiğine göre, çocukluktan itibaren en büyük hayali, okuyup, öğretmen olmaktır. Sonunda hayalini gerçekleştirir ve Muğla İlköğretmen Okulu'nu kazanır. Okulu kazanmamın sevinciyle mutlu olarak okula gelir. İlk gün Müzik Dersi'nde Öğretmeni Ziya Ersöz, Gülfiye'ye:
-Neden senin mandolinin yok, nerede? Diye bağırır.
-Ben okula bugün geldim, dese de öğretmeni:
-Bundan sonra dersime, mandolinin olmadan girersen, seni sınıfa almam der.
Öğretmenin bu sözü onu çok korkutur ve de üzer. Okula yeni gelmiş, henüz kimseyi tanımayan ve ders programını dahi bilmeyen. Gülfiye Hamım, bu ilk derste, müzik öğretmenin sinirli bir ifadeyle yaptığı bu uyarısı, canımı çok sıkar ve içinden: "Bu nasıl öğretmen, bunu azarlamadan, kızmadan uygun bir dille söylese, zaten dersler başladığında, her dersin araç, gereci alınacak "sözünü geçirir. O gelişmeden sonra öğretmenimizden çok korktum. Bizi çok iyi yetiştirdi, ama o ilk günkü davranışını, ben hiç unutamadım. Bu olay öğretmen okulunda okurken, beni üzen, hüzünlendiren bir anı olarak kaldı. Şunu anladım ki, öğretmen, öğrencisine güzel sözlerle ve samimi davranışlarla yaklaşmalı, öğrencilerine bilgi, davranış ve uyarılarını yumuşak bir tonla yaparak, örnek olmalı. Ben meslek hayatımda öğrencilerime, bu yüzden iyi davranıp, onların hafızasında olumsuzluk bırakmamaya gayret ettim. Belki Müzik öğretmenim davranışı beni kırmıştı, ama bu davranışıyla benim, öyle davranmamam gerektiğini de kazandırmıştı.
Gülfiye Hanım, stajını Paşapınarı'nda Ayla Baş Öğretmen'in yanında bir ay, bir ay da Atatürk İlkokulu'nda yapıp tamamlar. 1976 yılında Yatağan Şerefler İlkokulu'nda göreve başlar, sırasıyla Yatağan Bahçeyaka İlkokulu, Muğla Cumhuriyet İlkokulu, Bayır İlkokulu ve son olarak Muğla Atatürk İlkokulu'nda görevini sürdürüp, 1998 yılında emekli olur. "
Tabii ki her öğretmenin anısı bir veya birkaç değil, çoktur. Yine de öğretmenlerin hayatında iz bırakmış bazı anılar, eğitim tarihimiz açısından olduğu kadar, öğretmenin duygu dünyası tanımamız açısından da önemlidir. Bu anıda görüyoruz ki Öğretmen Okulu'na henüz yeni gelmiş genç bir kız öğretmen adayının, bir öğretmeni tarafından sert şekilde uyarılması, onun bu olayı unutamamasına neden olmuştur. Halbuki bu öğretmen adayının hayalini süsleyen okul, onu böyle bir yaklaşımla karşılamamalıydı. Yine de Gülfiye Hanım bu gelişmeden etkilense de çalışıp, okulunu bitirmeyi başarmıştır.
Öğretmen Okulları, bağrına alıp yetiştirdiği öğretmen adaylarına, Cumhuriyet felsefesini benimseten okullardır. Mezunları, Atatürk ve yurt sevgisinin, çağdaş eğitimin yılmaz savunucusu olarak hayata atılmışlar, gittikleri taşra köy ve kasabalarında, özverili bir anlayışla çalışmışlardır. Bu okul mezunları genç yaşta mesleğe atıldıkları için, kendilerine güveni ve sorumluluk duygusunu olgunlaşmadan almışlardır. Bu öğretmenler tarihsel gerçekleri tanıyarak, dünyanın farklı coğrafyalarındaki yerleri öğrencilerine tanıtarak, yurt, doğa ve millet sevgisini taşıyarak çalışacakları okullara gittikleri için, ülke çocuklarına hizmeti bir ibadet kabul edip çalışmışlardır. Biliyoruz ki, milletimizin en büyük düşmanı, asırlarca cehalet olmuştur. Bu öğretmenler, bu gerçeği bilerek, bu görevi yüklenmiş ve cehaletle mücadele etmişlerdir. Bugün ülkemizin belirli bir noktaya gelmesinde, fikir dünyamızın gelişmesinde, ufkumuzun yenidünyaları hayal etmesinde, öğretmenlerimizin emekleri çoktur. Onun için bu insanlar bazı olaylardan dolayı, meslek icabı sözleriyle bazılarını kırıp, zaman zaman kendileri bazı gelişmeler karşısında kırılsalar da, üzülseler de, sürülseler de bu ülke çocuklarına hizmet etmeyi hiç elden bırakmamış, insanımızın geleceğinin aydınlık olması için çalışmışlardır. Bunun için "fedakarlık" sözü en fazla öğretmenlik mesleğine yakışmıştır ve bu yakıştırma belli ki sonsuza kadar devam edecektir.